Fal
ben telveyim
kahve fincanın suretine dağılmış
İn-cin eşkalli
bakmayı bilen çok şey görür bende
bilmeyen kör
ne diyeyim...
Yakalılar
bütün yakalar aynıdır
kırmızı, sarı, yeşil
ve beyaz
ve mavi yaka...
çarkın başındaki düğmeye basan ile
çarkı çeviren aynı eller
birinde nasır var çarktan kalan
diğerinde ise soyulmuş ovuşturmaktan
aynıdır yakalar
aynı
beyaz, yaka mavi yaka
aynı terane ayrı caka
...
sebep
insan neden mi yazar?
yazar,
çünkü
kimse anlamadığı için
yazar,
kimseye anlatamadığı için
yazar,
kimseye konuşamadığı için
yazar,
kimseye kusmadığı veya kusamadığı için
yazar,
herkes sustuğu ve
herkese sustuğu için yazar
...
Savaş
"uyku tut beni
ya da
bitir bu savaşı
unut beni"
riya ülkesinden bildiriyorum bu gece de
çılgınca haller geçiyor şah damarımın
sınırlarında
beni uçuracak Silivri'de bir dergaha
tutuyorum dillerimi
kusmak hiç bu denli cezbetmemişti midemi
ama nereye,
kime...
bir çığır var bütün çığlıklarını anaların
taşıyor sinesinde
kurşun atanın da
o kurşunu yiyenin de annesi, anneleri
"ki bir anne bütün insanların ve insanlığın annesidir kendi yavrularının şahsında ve yeryüzünde"
dedim ya riya ülkesinden bildiyorum
kılıçlarından damlayan kanı temizleyip
hamiline yollayan da
ne bileyim işte o ve onun gibiler de
bir kuşa bir zeytin dalına vurgun bu şafakta
düşündükçe midem
ağzıma yollanıyor cümbür cemaat
paralel bütün evrenler ve
zaman
pek sayın Aynstayn'ın dediği gibi gözün gördüğü görmek istedigiyle ilgili
...
din, iman, lisan ve izan
aynı yerde boğuldu
...
"bir merminin üstüne yazılan bir mesaj
gittiği yerde nasılsa okunmayacak "
...
yıldım
...
savaşı herkes seviyor aslında kendisi savaştığı sürece
herkes uzaktaki savaştan nefret ediyor
kendilerinin niye yok diye
bir haset üzre kurulu modern zaman insanının hezeyanı...
karıncalara bakın
insanların onlara
nasıl davrandığına
sonra da hep bir ağızdan
salyalarınızı
"uzaktaki savaşlara hayır..."
uyku tut beni ya da bitir bu savaşı
unut beni.
on şubat ayini
duru ve berrak bir su
birazdan bir toz bulutuna bulanacak
bir hortumun marifetiyle
uçuşan naylon poşetler
göğünde
ruhum bu teşbih
sana bu tasvir sana
...
t/ipsizdim
dipsiz kuyulara hüznümün ağırlığıyla boca edildiğimde
çocuktum daha
daha kendime bir ilk, bir bahar bulamamıştım.
...
kimse duymayacak biliyorum
sesimi,
sesimizi
ben hem BİR'im hem de ÇOK'um
arasan yerle gör arasında aslında orada da yokum
olmadım hiç
bütün mesafeler uzak
bütün eller yumuşak, kadife sesli bütün yüzler
saçlarım bir elin hayalinde kaldı,
sesim kadife bir noktanın ezgisinde
kastım bu değildi yaşamaktan
kıstım, kıstırıldım.
...
diken ve gül
hangi mahkumun açmazı
gülün mü?
...
biliyorum kimse salmayacak ipini
sarkıtmayacak bedenini
cepleri dururken uzatmayacak ellerini...
onşubatayini
burada noktaladı
hüznün tayinini
geldi ve bir daha gitmedi...
Doğal İktidar
Doğa
sertlik yanlısıdır...
diplomasi
naif insanların
uydurduğu
zalimlerin ise kullandığı bir
oyalama aracıdır...
Kuyu
her sözüm yalan
rüzgar,
her sözüm yalan
bu rüzgar yüzümü ısırıp geçti
ebeden çözülmüş bağları dizlerimin
kopmuş, berhava, avara
evet
böyle zamanlarım da oldu
böyle ağrılarım
boşluğa boca edilmiş çağrılarım
bir doktoru mesleğinden soğutan sanrılarım
onlar da oldu elbet
güldüğüm zamanlar
hem de
göbeğimin orta yerinden bedenime dağılan ağrılara sebep olan
sabrım da oldu kabına sığan sığmayan...
beklemelerim,
beklentilerim...
Cami Hırsızı ile İmam
efendim hattı zatında
ceviz çok faydalı bir yemiştir
ve bende çok severim kendisini
bir gün sokaktan geçerken
gözüm ilişti bir ağaca ve
dalındaki cevizlere
sonra da ağaçlar aramda duran duvara
sonra da o duvarın etrafını sardığı camiye
içimde karşı koyamadığım bir yeme isteği
sonra da birazını toplayıp eve götürme
peki kimden müsaade alacaktım almak için cevizleri
müezzin, imam yahut cemaat kimin malı burası?
aklıma geldi birden
derler ki tüm mabedler Tanrı'nın evidir
bütün dinlerce böyledir.
o zaman burasıda onun evidir
ve yine derler ki "O her şeyi görür, duyar işitir."
madem o görüyorsa bu benim için kafi dedim ve başladım toplamaya
birden bir ses duydum öteden
-bre kafir Tanrı'nın evinin bahçesinden ceviz çalmaya utanmıyor musun? Hırsız! dedi
hırsız ben miyim? diye iç sesim konuştu benimle dışarıya çaktırmadan.
-Tanrı'ya inanıyor musun? dedim.
-O ne demek, tabi ki? dedi.
-Peki O şu an görmüyor mu bunları aldığımı? diye sordum.
biraz durdu, düşündü ve ekledi
-O her şeyi görür, dedi.
-Madem burası O'nun ve O her şeyi görüyor bu durumda benim yaptığıma hırsızlık diyemezsin değil mi? Gizli bir şey yapmıyorum sonuçta, O'nun evinden O görürken alıyorum bu cevizleri. Rızası olmasaydı bir işaret çakardı herhalde. Hem sen kim oluyorsun mülk sahibi ses etmiyorsa sana ne olmuş, sen ne karışıyorsun.
dedim.
Stres
"...aklıma suyun intiharı geliyordu hep
şelale deyince..."
Birhan Keskin
...
bir suç ortağı bulunduğunda
hayvanlar dahil bütün canlılar
intihar edebilir
...
bir köpek yola atlayabilir bir araba gelince
oynar hayatının en büyük kumarını kendince
...
hayvanlar oynar mı kumar?
intiharı deneyen hayvanlar
kumar mı oynamaz!
...
TAKDİM
ben sıfırdan bire kadar
bir yolda 41 kere döndüm
dolaştım
...
gemiler demirli duracağına yansındı
geçmiş önüne set çekiyorsa yansındı
yol önünde kısalmıyorsa bitsindi
...
bütün bir rüzgarı önüme aldım
yüzüm rüzgara daldı/m
şimdi
...
bir bebek misali
sıfır her şey
sıfır...
nerden baktığın önemli
sıfırı tükettin
ve düştün...
bir bakış
sıfır daha başlamadın yola
buda bir bakış
...
şimdi
ben emeklerken yürüdüğümü zannedenler var
sonra
ben yürürken koştuğumu,
koşarken de uçtuğumu zannedecekler olacak
...
daha bir şey göstermedim
daha bir şey görmedin
ve görmediniz!
Yangınım
...
ülkemdeki
ormanlar gibiyim
yanacak bir şey/im
kalmadığında
sönebiliyorum
ancak
...
ne bir damla su
ne bir kürek
ne de bir tırmık
dokunuyor sineme
...
yanıyorum,
yanıyorum,
sönüyorum
...
#ocavık #hozat #tunceli #muğla #manavgat #dersim #bingöl #çewlik
Sondan Bir Önceki Tespit
belki de hiçbirimiz sandığımız kadar;
-iyi bir baba,
-iyi bir eş,
-iyi bir dost,
-iyi bir amir,
-iyi bir mamur,
-iyi bir insan,
-iyi bir...........
değilizdir...
Yarcan
bir kağıdın içinde sarılı geldim
büyüktü dağlar
bütün bütün üstüme çullanan
bense sırtımdı sanmıştım oysa
...
tüyü bitmiş bir kısrak
yolların en tenha kıyısında
yitirmiş benini
bulmuş beni
...
bendeki kimlik,
karnımda biriktirdiğim bir sevgi çöpünden ibaret
...
bir hotumun yarattığı toz bulutunun içindeki zerre
düşmüştüm senin içine bir kere
...
yurdum güneşin balçıkla sıvandığı bir cehennem
durduğum kapı senin vurduğun yere çıkıyordu
sen bir çölü ihya etme
bense bir inadı büyütme derdindeydim
sen kaybettin
...
YAPI - I
bu bahçe tekin değil,
Cennetinden vazgeçtiğim bir tanrı durmadan sınıyor beni
İmar Planı
yeni imar planı;
evleri birbirlerine yakın
yapıp
insanları birbirlerinden uzak
tutuyorlar.
evler yakınlaştıkça
insanlar uzaklaşıyorlar birbirlerinden...
...
NİYE/T
bir yelden almış yüzünü
almış süpürmüş bağımı,
özümü...
güldü bir parça merhamet
yerine
sandım ki o da daldı ben gibi
derine
baktım ve
kuytudur dedim
ikimizin de dilinin üzerinde gezinen kelime
o/ysa tenha dedi ve sustu ikimizin yerine
niye dedim bunca mesafe, bunca kelime
o/ysa niyet dedi,
kuru ve boş bir yaprağı alıp tutuşturdu elime...
KABUS
her defasında başından başlayıp
aynı yerde bırakıp
aynı yerine bırakıyorum
masanın
bu kitap
belki bana göre değil
belki de ben ona göre bir okuyucu değilim
bir kısır döngü
hep başa saran
hep boşa yoran
...
sabrım mı kalmış sanki
taşmış içimden
şuncacık kalmışsa
kalmışsa şuncacık içimde sabır
o da burada taştı
tükettim onu
sanırım
...
döngü kısır
insanlar kısır
ve ağır kusurlu
sokaklar çer çöp dolu
hava tozlu
toprak yağıyor taaaa Afrikalardan buraya
iklim kendini bozmuş
zaman kayık
mevsimler kayık
kış kışlığını yapmıyor
ama
puşt her zaman ki gibi puştluğundan esirgemiyor bizleri
bir kıyamet sanki
bir doğum sancısı
bir boğum olup boğazımın yollarına barikat kurmuş
terliyorum
sanki ömrüm bütün terini bugüne saklamış
sırıl sıklam
ağzım, burnum,
yüzüm, dizim...
...
uyanmadım!
KUYU
Ayrılık İşvesi
…
bir tahterevallinin iki ucu gibiyiz
ayrıyken bir anlam buluyor varlığımız
bir yerde buluşunca kaybolup
bozuluyor ayarımız
...
Kırmızı Çizgi
yolundan şüphe duyanlar
yani
kendileriyle değil de
bir şeylerle yahut başkalarıyla var olanlar
çizgi sahibi olurlar
önlerine, arkalarına, sağ ve sol yanlarına
hatta
kafalarının üstüne
çizgi çekerler...
ahhhhh onlar ki
ne kadar da çaresiz,
ne kadar da ilgiye aç
dokunmaya muhtaç...
bakmayın öyle külhanbeyi narası perdesinden fırlayan kırmızı çizgilerine
rengin bir ehemmiyeti yok
çizgi çizgidir...
bir korkunun göstergesi,
bir konağın yıkılma tehlikesi
ya bildiklerim, inandıklarım yanlışsa kaygısı
heyhat!
halbu ki şüphedir
bizi bugüne getiren
bildiğimizden şüphe duymalıyız
düşüncelerimizden de
bilmediğimiz gizli dehlizlerinin olabilme ihtimali
içimizi yiyip bitirmese de bizi diri tutmalı
kibrimizi insan kılmalı
...
oysa sen
"küçük insan"
yolunu kaybetme kaygısı,
geldiğin yere dönmeme korkusuyla
çizdiğin çizgiler
işte onlar
bütün bu rezilliğimizin
müsebibi
sense taaa
Habil'den beri iflah olmayacak
yarasısın bu evrenin...
Asghar İmani-LEYLA
İnci
bekledim
bir dağın sabrıyla,
bir dalın acısıyla
üzerime sinmiş insan tozunun
genzimde bıraktığı sisli koku ile
bekledim...
denizin boyum kadar altında
içimde kocaman bir taş ile.
belki dedim,
belki bu beklemek
bu ruhu terbiye eden temrin
bu dudaklarına hapsolmuş emrin
bir inciye dönüşür
içimdeki taş
altın kadar değerli
...
olmuyor
kurduğumuz uzun cümleler,
gerdana hapsolmuş acemi öpüşler
ve bir düğmeyi çözmeye mahcup
dudaklar dolusu mazi
çok sonra anladım
çok sonra
insan bedeninin fazlalıkları,
girintileri ve çıkıntılarıyla
öğrendikleri kadarmış.
gecikmiş,
geç kalmış bir idrak
ben bir istirdyeyim
Cibran'ın soru sorduğu
sen ise içimde rengi altına çalan ve bir türlü
demlenmek bilmeyen
inci
...
artık
bir
düşe hapsolmuş
açık kalmış
ve kapanmamış bir yevmiye defteri
aramızda
ki
hiç
kapanmayacak
bu
mesafe
...
ah izmir
izmir olalı böyle bir tıkanma
görmedi, görmeyecek...
İ.D.
Özlem
Bekleme Duvarı
KUŞAĞIM
kıştan oyma bir mevsim
kıştan yapma bir resim
bir kuşun oyma nakışlı kanatlarına aldandı
gözüm
kederin bütün köprülerinde estim,
kısık bir sesle gürledim de
kıştı mevsim
beyaza boyanmıştı resmim
çuvalladı kaldı
ulu orta bu cenderede neslim
sıçtık!
…
yürek zalimin hakkı
kürek yetimin/mazlumun hakkı
bunu geç öğrendim
bu yüzden zalim olduğum zamanlarda
yürekli saydım kendimi
ahhh talihim ne büyük yanılgı içindeymişim…
şimdi
bir mazlumun efkarını taşıyorum sinemde
bir çuval gibi
aynen
…
yeterince
dağıldık
şimdi
içtima
vakti
...
ÇUVAL TEŞBİHİ
bir çuval
dolduğu yerde kalmış
olduğu gibi
öylece
bin yılmış sanki
orada…
bir çuval
yaslamış sırtını duvarın dibine
birazda toplanmış göbekten aşağıya
…
tembel bir çuval
hımbıl
bir yorgunluğu taşıyor içinde
yaşıyor an ben an soluksuz
yorgunluğunu
koyu bir rüzgar,
bölüyor uykusunu yarılıyor
ortasından iki dilime
düşüyor, dağılıyor halıya kilime…
ölmek için bütün bahanelerini dizginleyen ben
bugün onları tutmama,
bir cemiyete boca etme derdindeyim
ahvalim
çuvalla atışma da
ruhum bedenimde çatışma da
…
tutmuşum,
tutuşmuşum
kimin saçlarına değiyor ki?
kimin ellerine,
kimin kemiksiz diline
bir çuval gibi
haydi git işine…
avucum ellerimin içinde
nasırlar doluşmuş her bir çizgisine
gölgesinde bile konaklayamayacağım bir kasrın inşasından
dudağımda ıslık gibi salyalarca damıttığım ezgisine
kim inanırsa
kem inanır
kim görürse
kem görür
bir çuval
bir duvar
bir de beni….
…
duvar aynı duvar da ben çuvalım
sanki
büklüm büklüm
bükülen iki parçaya
….
Tutsak Komedyen
....
hayatı boyunca aynı
espriye tutsak bir komedyen
kendisi dışında herkesi güldürebilir
ilk defa
ama hiç kimse aynı
espriye gülmez
aynı perdeden
ikinci defa
...
Nicedir
nicedir
inatla aynı yere damlıyor su
hoyrat ve bilmediğim bir dilde ısrar ediyor
bense deli bir inat taşıyorum alnımda
ölsem,
kalsam
kimse bilmeyecek
nedenini...
haznem tütsü diyarı
envai çeşit yara taşıyorum
kokmasın mı?
nicedir,
boynumda bir nasır
kimin günahını taşıdıysam
artık
bilmiyorum
...
nicedir
hırlayan bir köpek
ötemde berimde dolanıyor
insani seslerle hırlıyor
boğazından anladığım dilden tükürükler saçıyor hüznüme
genzinin bir yangına mahal olduğunu biliyorum
ne susuyor,
ne gidiyor,
ne de ısırıyor...
nicedir...
kimse bilmiyor
içime musallat olan "ince"liği
bedenimde iki kafes biri yan yatmada
kaytarmada diğeri
ama
kimse
o
bilmiyor...
SU YOK
su akar yatağını bulur...
su dediğin neydi ki
ne oldu şimdi?
o yatak dediğin sırtı yumuşak toprak
şimdi nerede
hangi dere kaldı suyu muhafaza eden
hangi çay,
hangi göl,
balıkların yurdu hangi su
toprak mı kaldı binalardan
yatak olsundu?
su akar
yatak yalan
binalar çirkin
ve
modern zaman dediğin
küçük insanın
uzun suluklu bir aynada silüetine
bakarak
gün be gün ölmesidir.
haaaa atalar iyi niyetliymiş
de
bu sözün başka bir gideri yok
midemiz geniş değil
o kadar açlıktan sonra
...
DOST MECAZI
Saygı
KÖK
köktüm
ağacımın gölgesinin altındaki toprağa saklanmış
ben mi ağaca muhtaçtım
ağaç mı bana
hiç bilemedim
insanların seslerini duydukça.
uzadıkça uzadı dalları ağacımın bilmediğim görmediğim yerlere
bende yerin altında hissettiğim kadarıyla izliyordum
görmeden hissederek
...
köktüm
taşıdım bütün gövdesini ağacımın
dallarıyla beraber
kimse görmedi, bilmedi beni
varsa yoksa gövde
varsa yoksa dallar
şiirler yazıldı her ikisine de
oysa bendim
gövdeye can dallara suyu taşıyan
kimseye görünmeden
olanca mütevaziliği ile
gösteriş yapmadan
...
kendi şiirine mahcup şair
ÇİLEMİZ
bol acı
bol baharat
...
iklim bir ikilem bağışlıyor boylu boyunca
ya çık,
sokağa taş/la
ya da kal içerde
bağrında kocaman bir taş/la
...
ayna,
sakallarım sineme erişmiyor bir türlü
uza uza nereye kadar
yüzüm bir vadinin hatlarına
utanıyor
göz çukurularım annemin yadigarı
hüznüm babadan
...
kaçıncısı bu sayamadım
gayrı resmi bir dilde acı çekiyor
ve mütemadiyen
ruhum sendeki manzara
bu
...
hep aynı şarkı
aynı nakarat
aynı yemek
ve bol baharat...
Gülümse
papatyalar
çiçekler dolaniyor saçlarında bir kadının
rüzgar kendine çekiyor
tutup saçlarından
yüzünde kuşlar cilveleşiyor
kaşın, gözün o biçim
haberi yok içinin
ben söyle(r)miyim
bilmem...
içinde izmir geçen ne çok
cümle var
diline
yanaşan
yakışan
...
sen sana yakışanı
yap
gülümse
...
Empati
adamın iki bacağı yok koltuk değnekleri ile durdu yanımızda
-sigara var mı? diye sordu.
sanki yıllardır tanışıyormuşuz edasıyla yaptı bunu, halimizi sorar gibi.
-yok kardeşim maalesef, kullanmıyorum dedim.
-eyvallah.
deyip yoluna devam etti.
koltuk değneklerinden güç alarak yokuş yukarı tırmanmaya başladı.
yanımda duran arkadaşım,
-adama bak iki bacağı yok, buna rağmen hala sigara içiyor! dedi.
-belki de bacakları olmadığı için içiyordur.
dedim.
Bizim temel sorunumuz kendi değer yargılarımız ve kendi tecrübelerimiz üzerinden başka hayatları yargılıyoruz. hemde bunu yaparken o başkalarının ne yaşayıp ne yaşamadıklarını gözardı ediyoruz.
Biraz empati çok şeyi değiştirecek, hemde çok şeyi.
Hafıza
adımın okunuşu ile yazılışının farkını
gri binalara girdiğimde
öğrendim,
resmiyet bizim cemiyet hayatımıza
ilkin adımızı hizaya koyarak giriyordu
sonrasında ise malum andımız...
***hafızam yetmiyor hatıramın yüküne...
çok şey hatırlıyorum yerli yersiz
ismini bilmediğim yüzleri mesela
beni unutan, beni tanımayan yüzleri
bir durak ahbaplığından, bir yağmur kaçaklığından,
bir ekmek kuyruğu ya da market sırasından
hatırladıklarım var...
parkta oturanlardan, üstüme vazife olmayan olaylardan
ve
sahibinin dahi unuttuğu anılardan
çokça şey duruyor hafızamda...
Mizanpaj
sanırım taştım
sığacak bir kabım
katlanacak bir dolabım yok
dökülmüş ötem berim
derim
toplayacak kimse yok
...
hangi cehennem alacak ruhumu
hangi yangın o köze dokunmaya cüret edecek?
kendimi imla kılavuzundaki bir imla hatası saydım
ötesi yok
avunduğum hiçbir duvar
teselli etmiyor
hiç bir duvar
teselli bir uzak ihtimal şimdi
olancasıyla ihtimam gösterdiğim
...
su istedim
bir çeşmenin önündeyim
ellerim buz
ayaklarım su
ağzım tuz içinde
damağım bir meşke dalmış dilimin ucu ile
dilim kemiksiz
kuru kupkuru şimdi
aççokaçşimdi
...
bu bendeki efkar
bu bendeki efkar
bu bende efkar
başka surette sırıtmıyor böyle
sorsan hüznün darağacı bir ruh hali içinde resmim
kulaklarım, ağzımın sınırlarından usanmış
tel tel dökülüyor çizgiler suretimden
...
ilk hangi iklim ters yaptı,
hangi kapı kapandı,
hangi tel koptu
ve ahenk hangi bakışta kaptırdı kendini o çıkmaz yokuşa
...
artık
taştım
katı
Afili Çukurlara Düşen Kelimeler
ama
aramızdaki mesafe kısalmamış
...
sevgili/m
ben yaptım elimden geleni senin iyileşmeye niyetin yok
...
Salon Takımı
Dev Aynası
adımın okunuşu ile yazılışının farkını
gri binalara girdiğimde
öğrendim,
resmiyet bizim cemiyet hayatımıza
ilkin adımızı hizaya koyarak giriyordu
sonrasında
ise
malum andımız...
Gül Meseli
dal boyu ömrüm
bu kıvam, bu kıvrım niyetim değildi.
düşmüştüm seyrine bir gülün
bu toz, bu diken umrum değildi…
gül,
kendinden geçti
dal onun, gövde onun ama suç benim değildi…
kırdı belinden bir çiçekçi
gülü dalından
el onun, makas onun ama gül bende değildi…
baktım saksının çemberine
gül k/oymuşlar içine
masa benim, toprak benim ama saksı benim değildi…
dal boyu ömrüm
döndüm,
dolaştım,
gönül benim, beden benim ama ruh benim değildi…
İ.D.
Dünyanın Sonu
Zamanın Nefesi
dışımı kavuran ateş
içimi ısıtmıyor heyhat
anladım,
bedenim kiralık verilmiş ruhuma
sanki
bu seyirlik keşmekeş burada geçecek
biliyorum...
sonra
bir haber düşüyor önüme
haylidir memleket öyle
hiçbir şey verilmiyor,
alınmıyor
yahut atılmıyor...
düşüyor ne varsa,
düşüyor bir haber önüme
idlib, aşağısı sanırım dünyanın
put in ingilizce mi bir isim mi ne?
sunucunun ağzında gevelediği
"başımız sağolsun......"
tacımız sağolsun...
diye çalınıyor kulağıma ya da
ya da öyle duyuyor içimdeki
pısırık
kısık bir sesle olancasıyla
"başımız değil gençlerimiz sağolsun..."
diyorum
benden başka duyan olmuyor...
...
tepit
modern insan
yoksunluklarının esiridir
bir hamaset
bir kibir
sanırsın her şey ondan geridir
o her şeyden beri.
işte bu noktada
çok şeye tahammül edebilirim kendi adıma
okumuş cahiller hariç
ve ne olursa olsun mesele
hariçten gazel okuyanlar da hariç...
kendime dönüyorum
sonra "ruh hangi bedeni gezdireceğini bilir."
diyorum
kendime
oysa aynada pek bi şekilsiz duruyor üzerimde bu beden
ve
"bazen
beden güzel olur
bazen de neden" diyorum kendime
nedensiz
...
bir cumadır
almış başını gidiyor bütün haftalar da
oysa bütün günlere eşit
bütün ibadetlere de reşit
bir mesafedeyim
rolüm aynı bu oyunda
alkışlamıyorum kimseyi...
bir trene tesadüf ediyorum sonra
zamanı solunum yoluna asmış bir hayalet
zaman asılmış belki de
ciğerlerine
anlamadım
sormak geçti aklımdan ama kıyamadım...
kim böyle bir soruya cevap vermek ister ki?
sen mi zamanı besliyorsun
yoksa zaman mı seni!
...
burası pakistan, karaçi
anladım
binalar, betondan duvarlar,
makinalar ve dahi silahlar,
uzaya fırlatılan uydular
hiçbiri
bir türbedeki medeniyetin çizgisine varamıyor.
medeniyet
yok!
medeniyet
yok!
hiç bir yerinde dünyanın...
bunu amerikanın keşfi ile bitirdi
insanlık
sonrası ise
yaşlı bilgenin
sözü doğrular buna yıllar yıllar sonra
"dağların anahtarını kaybettim..."
sihrini yitirmiş bir dünya göğsü kaosa açılmış,
zaman nefessiz,
insan zamansız
ve ruh bedensiz kalmış...
.
içimdeki ateş
idlibe sıçramış
yaptığım hamaset
ruhumu,
ruhum da bedenimi kirletmiş,
bütün cumalar kanlı ve kara
türbeler bombalanıyor çünkü
en çok o günlerde...
"mi kilîte koû kerd vind..."
ÇUKUR
dibinde sıyırdığı
bir de eksik bir duy(g)usu var
ezildikçe kayırdığı
herkesin ağız boşluğunda biriken bir çığlığı
birde coğrafyasından miras aldığı bir sığlığı
var
kimselere diyemediği
herkesin bir çıkmaz sokağı var
dibinde sıkıştığı
bir de silah dayadığı bir şakağı var
namluda merminin sıkıştığı
herkesin bedeni ile içine gömüldüğü bir kafesi
bir de ciğerlerine bol gelen kafesine mahkum bir nefesi
var
veremediği
...
herkes
biraz gerçek
çokça kurgu,
biraz pezevenk,
biraz oruspu.
herkes biraz veli
ve biraz da meczup.
biraz asker kaçığı,
biraz asker kaçağı herkes.
biraz aşık,
biraz maşuk herkes.
biraz kaçkın,
biraz hırçın,
biraz yobaz,
biraz haylaz herkes.
biraz av,
biraz avcı herkes.
biraz kendine yerli
biraz da yabancı
herkes herkese...
herkes,
kör bir kuyu
eksik bir duy(g)u
ve
herkeste var bir çığlık, bir sığlık
sonra çıkmaz bir sokak
şırıl şırıl terlerin yağdığı yorgun bir şakak herkes...
Fizik
ikimizde düşeriz
bu,
basit bir fizik kuralı
...
oysa
ne sen
ulaşırsın bana
ne de ben
taşırım seni
çünkü
kimyamız...
o, buna mani
...
RÜSVA
tenha
gitmişler arkalarında konuşan bir ıssızlık bırakmışlar
duruyor her şey
ama
bu sokak
bu şehir ve kalıntıları...
cümlelerim böyle değildi
böyle boynu bükük
bahtı yaralı...
ben böyle değildim
böyle dağınık
böyle bulutlu...
sen böyle değildin
böyle sancılı
iki kelime
ilki "sen" diye soluk alıyordu tenimde
gerisi
bir kumar
aramızda zaman ve daha adını bilmediğim birden çok paralel evren
duruyordu
dilim uzasın uzadığı kadar ikinciye değmiyordu
şimdi bu şehir böyle tenha
ve bir elif gibi duruyor bedenin boylu boyunca
hem hiçbir yerdesin hem de her yerimde..
dilim uzadıkça uzuyordu saçların önüme düşünce
en az saçların kadar...
İ.D.
TALTİF
herkes sızısını geldiği yere geri
koysun
acısını da
...
özlem, bir dağdı vaktiyle
uzaktı
bakınca o ufuktan
ama
vuslat en kibirli heyecanı bile dize getirir
öldürür
yıkar o dağları
düze getirir
...
hem öyle zannedildiği gibi değil
değil yani
biri gelip vursun diye açılmış değildir
sinemiz,
başını koyup uyusun diyedir
özlemi dağlarca olanın
...
herkes alsın
alsın ne olur
sızısını
nerden türemiş ve tünemişse o ruha
oraya geri koysun
...
İ.D.
Cinnet Atlası
gülüyordu kadınlar çeşme başında
taştan oyulmuş bir kurna
paçaları çamura doymuş şalvarları ile
kezban, kezban bütün sular.
.
düşün
sivas bir yangın yeriydi vaktiyle
bu çeşmede sular ağladı
koyu gözlerinden göğe
içimizi burkan bir çığlık aktı
kimse duymadı
...
nesimi söylesin canım efendim
bu kadınlar çeşme başında
yazmalarını bir buluta say
şalvarları dağ gelinciklerinden,
küçük minnacık
kışa inat
gülüyorlardı
...
düşün
o vakitler
çorum bir höyükten soluyor bütün varlığını
bir nefretten fazlası var duvarlar etten
komşular düşman
bakışlar en tesirlisi silahların
sonra da ahbaplık
-Ali abi, dışarı gelsene.
sesinde bir bukalemunun ayak lekeleri geziniyor
nefesi lağımdan hallice
-Ali abi...
...
say
desem
hiçbirini bilmez bu kadınlar
çünkü kasnak güllere yazgılıydı
sadece gül işler köyde kadınlar
onun dışında ki her şey pus
ve
bazı şeyler sustu, öyleydi
...
YOKUŞ
biriyim
bende
bu yolu
bana
yüreğim.
Muhabbet Yalanı
Hayat Kadını I
kadın
bir buluta öykünen kırlangıç sürüsü tam da sokağının üzerinden eserken
dilini bir türkü ısırdı
kulaklarını bir ses.
kime gideceğini bilememek değildi bu
bir çaresizlikten çok bir dahil olma çabasıydı ondaki...
saçlarını rüzgara teslim edeli bir hayli yıl olmuştu
artık nereye dönse bütün erkekler çukur
bütün çukurlar bir mezbaha ve sadece kadınları öğüt(l)üyorlar orada.
kendisine iki boy küçük bir giyit gibiydi bedenine sardığı
oysa ruhu bir bozkırın ferahlığına akıyordu mütemadiyen...
kadın bitmek bilmez bir sokağın telaşında olduğunu ne zaman fark edecekti bilinmez
şehrin dokunulmamış en son taş sokağıydı topuklarının altında ezdiği
hıncını o taşlardan çıkarırcasına olancasıyla hiddetli basıyordu topuklarına.
bir şehri eziyordu,
çocukluğunu,
yalnızlığını ve belkide kadınlığını eziyordu
gücü neye yetiyorsa artık
...
ARKA BAHÇE II
dağınık
az evvel bir fırtına vurmuş,
bir hortum dağıtmış,
bostan geçmiş ve bahçe bozulmuş
içinden
kaç kere geçtim
kaç kere
sayısız
susuz ve ıslak hallerini bilirim
terke kaldığında ya da bir kalabalığa daldığında
nasıl görünür bilirim
iki kere düştüm
iki derin yarık
ellerimde güller bitti
kandan kırmızı
suda beyaz...
bu bahçe
benim de,
siz farklı mısınız!
yok mu sizin de bahçeniz
bohçanızı dolduran
dağınık, dağılmış, geçmiş ve bozulmuş...
kimseye baktırmadığınız
kimseyi sokmadığınız
...
bir saksı ya da vazo dururken kimse
gülleri bahçe de tutmaz...
bütün çöpler orada bahçededir
ama balkon temiz ve hoş kokuludur...
bilirim hepiniz ve hepimizin
b/öyledir.
matematiksel duyum
üzerimden,
aramızda ne geçmişse
mektuplar, şiirler ve söylenmiş diğer her ne varsa
üstümüze sinmiş olanları
...
gözlerini ört,
kapat.
bir duvar ör,
yaramıza.
kendini çıkar
kalbimden
sonra
b/ölsün ne varsa bizden olan
bize dair
bunu bir sen yapabilirsin
...
çünkü ben
matematiği böyle bilmiyorum
...
söz uçar sızı kalır
...
Film Gibi Hayatlar
Arka Bahçedeki Canavar
DİYALEKTİK BUHRAN
sermaye emek çelişkili bir ilişki yaşıyorum dünya ile
başımla toprak arasında doksan derecelik bir mesafe ama sanki başım gömülü
oysa ayaklarım yakın arada pabuçlarım olmazsa...
kaç takla attığımı saymadım ama düştüğümde her yer tanıdık
yadırganacak bir manzara kalmamış
aynı yerdeydim...
alnıma bakıyorum
beni olduğumdan büyük gösteren bir aynadan
sırılsıklam terliyim ama aynada gözüken
rahatsız edici bir kuruluk...
düşündüm emanet olsam dünya da
ederim daha fazla olurdu kederimden
değilim değilim oysa...
sonra bir gün ayaklarımın altına aldım
o terazisi olmayan duyguyu
gittim kapılara
gördüm
eşikler daha büyüktü kapılardan
kapılar daha büyüktü yapılardan...
düşün
harç tuğladan fazla konulmuş duvara
ben dahil bütün her şey sevimsiz...
denedim olmadı diyeceğim bir senaryo yok
bir hikaye anlatsam kendimin
inanası yok
elimde sönmek üzere duran bir kandil
göğsümde bitmek üzere olan bir nefes
...
METASTAZ
intihar saati
kış, yaz ve diğer bütün mevsimler
on iki hayvanlı çin takvimi ve
gecenin kör saati
bir masa, iki bardak ve bir sandalye
geçti masadan serin tatlı bir esinti
özlendi herkes
ve
her şey
bahardı...
gergedan
astım güneşe
her gün efkar deyip büyüttüğüm bahçe dile gelse
ömrüm utanır kendinden...
ruhum,
sana güneşi üfledim ısınsın diye
içim
sağ yanın kış bucağı...
kader
hangi yoldan başlasam aynı yerde bitiyor serüvenim
yani şimdi bütün yollar aynı yere çıkıyorsa
bir cevap isterim
-nerede etkinlik, nerede strateji beeeeeeheyyy karayolları?
"ipin başı da sonu (da) ayrı ellerde (de) ama düğüm hep aynı yerde..."
haslet
düşen kaçıncı sille bu sayamadım
nefesimizden damarımıza işleyen
bu uyuşturan esrar
gözlerimin yollara dalan buğusu
bütün bu intihar etme şekilleri
ergenliği insanlığımızın
bir hayratın ve bir hayatın yarım kalmışlığı üstünedir...
sallata
bütün meseller
bir aşk üzredir
bir de arşın üzerinde geçiyor hepsi
filmlerde...
baktığın,
gördüğün,
duyduğun
ruhuna değen, delen, sürükleyen...
sel ya da esinti gibi ne varsa...
sahne bu/kadar...
3
bütün meseller
nefs üzredir
bir de ciğerlerinin hacmi kadar nefes üzerindedir...
ikisini bir(den) tutamazsın,
ikisini bir(den) bırakamazsın
birini tutup diğerini bırakmalısın...
bahtın ne yiyiyorsa artık...
2
unutma
özgür değilsin
her halukârda
bir ablukanın içindesin
nerede durursan dur
her yer çember
her kimlik bir kafes...
dedim ya nefs
ve nefes...
1
yanlış anlama ey ahali
bu "nefs" sandığın gibi "uçkur" değildir
uçkurla nesf arasında beş duyudan fazlası kadar bir mesafe var
ki nefes ile ölçülmez...
0
sonra baktım
ev de kâr da yok
onlar olmayınca efkar da yok
her şey aynı düzlemde oluyor
arşın üzerinde nefsim bir aşka tutuluyor...
ama dünya düz değil,
yuvarlak değil/mi?
kimse ölmemiş yalandan...
iman
hadi bize bir masal anlat
"kuşlar taş taşısın
fillere karşı
nehir yarılsın
arşa doğru...
bir tufan kopsun
cudi'ye gemi konsun...
muhammed miraca
isa tanrıya çıksın..."
bir masal anlat bize
hadi!!!
bu bir rüya olmalı
degilse riyadır
bütün masallarınız...
HEPİMİZ
bir okyanus doldurabilir ancak içimi..."
hepimiz,
dikenli güller gibiyiz
gölgesiz evler
ve
meyvesiz ağaçlar gibi...
hepimiz,
kurumuş nehirler
ve
kısır taylar gibiyiz...
dişsiz kurtlar
ve
aç koyunlar gibiyiz
hepimiz...
Hasret
kimse görmedi,
kimse bakmadı böyle
gittikçe büyüdü gözlerin
sen kaldıkça özlemin...
bir kapı ne zaman açılır boşluğa
hanidir
ondan da biriktirdim hemde çokça
...
büyüyor gözlerin
boyuyor gozbebeklerimi
büyüyor onlar/da
kapılıp hasretine...
biliyorum artık
bir su bardağı ne zaman sebepsiz durur
ne zaman öyle yaramaz bir işe
o da birikti
özlemin gibi...
kalbim daha kaç duyusal müdahaleye dayanır bilmem
kaç vuslat hançerine
kaç cerrahi mücadeleye
...
seviyorum seni
bütün insanlığımın yerine...
9/8
bizim şarkımızın ölçüsü
13/8'le başladı
yetmedi nefesimiz
ikinci
mısrada tıkandı
...
tanrım bana bir mezar
ruhumu siktir et
ne bok yerse yesin
bedenim benden bir parça bile olsa
kalmadı desin...
göğüne aldandım
insanım nefsime yaslandım
tanrım bana bir mezar
yoksa bu ruh çok değil
bu bedeni bozar...
"anladım"
ölüm
insanın uslanması için değil
doğasına uyması için var
şimdi bakıyorum da
durduğum her yer
dipsiz vadileri olan "yar"
ne kadar zorlasam zorlayayım
dar dar dar....
bir aynaya bakamadım
kendime gelesim yok
bir aşa su olmuyor varlığım
bir yaraya merhem
bir rüzgara yaprak
"değmiyorum hiçbir şeye/
her şeye zaten ucubedenim..."
9/8
ikibinondokuz....
Filistin Atkısı
Yek pare bütün yani sarılmış bir cigaraya içimde tütün iki parmak arası terli dudaklar iki şehir arası tekli duraklar insen almaz binsen...
-
Derdin öyle derinki leyla, hepsi yükümdür Sensiz bir yaşam leyla, hapis yurdumdur ----(zindan-yaşama vurmak) kürtçedir Zülüf gölgesi nerde...
-
4 bütün meseller bir aşk üzredir bir de arşın üzerinde geçiyor hepsi filmlerde... baktığın, gördüğün, duyduğun ruhuna değen, delen,...
-
"gölgeleri bağrımda donan özlemlere..." suretin, dokuzçeşmelerde* bir ağacın gölgesi, ağacın gölgesi gönlüm dokuzçeşmeler ...