insan bir kadife taşır sinesinde
rüzgara hisli...
kime konuştuğunuz değil kime sustuğunuz da önemlidir bazen
bir manzaraya bakar gibi,
bir denize akar gibi
yaptığınız zamanlarınızda
sükuneti bir gölge gibi başınızda tutan...
bazen hiç bir su serinletmez
bağrınızı
hiç bir yel,
hiç bir el
değemez saçlarınıza
hiç bir ilaç dokunmaz
yaranıza
bütün ilaçlar tuz,
bütün tatlar acı
ve bütün insanlar yabancı.
merhem kimsede değil
sizdedir
ama siz
susmak istediğiniz
bir makam,
bir dağ ararsınız
üstelik herkese ve her şeye bu kadar adil bir mesafe koyarken...
konuşmanın yetmediği dostlarımız,
konuştuğumuzda dinleyen,
sustuğumuzda susan dostlarımız,
bize anlatmak istediklerinden ziyade
dinlemek isteyenlerimiz.
herkesin
hunharca kendini anlatma aşkına kapıldığı bir çağ bu
dinlemek çok kıymetli anlatmaktan
hem de öyle sadece sesinizi değil sessizliğinizi de...
misal ben kendime susuyorum
kendime...
kusmak istediğim zaman bir lavabo gibi
olur içim
insan bazen içine kusar
çünkü dışındaki hiçbir şey kabul edecek gibi değil içindekini
işte
böyle zamanlarda kimse anlamaz sizin bir mide sorununuzun
beslenme borusu ile çözülemeyeceğini
kimse anlamaz.
dost olan bilir aslında susmanın içeriye kusmak olduğunu
susar saygısından sessizliğinizi dinler
dost olmayanı da demeye hacet yok onlar biliyorlar zaten
nerde susmamaları ve nerde konuşmamaları gerektiğini...