bir çuval
dolduğu yerde kalmış
olduğu gibi
öylece
bin yılmış sanki
orada…
bir çuval
yaslamış sırtını duvarın dibine
birazda toplanmış göbekten aşağıya
…
tembel bir çuval
hımbıl
bir yorgunluğu taşıyor içinde
yaşıyor an ben an soluksuz
yorgunluğunu
koyu bir rüzgar,
bölüyor uykusunu yarılıyor
ortasından iki dilime
düşüyor, dağılıyor halıya kilime…
ölmek için bütün bahanelerini dizginleyen ben
bugün onları tutmama,
bir cemiyete boca etme derdindeyim
ahvalim
çuvalla atışma da
ruhum bedenimde çatışma da
…
tutmuşum,
tutuşmuşum
kimin saçlarına değiyor ki?
kimin ellerine,
kimin kemiksiz diline
bir çuval gibi
haydi git işine…
avucum ellerimin içinde
nasırlar doluşmuş her bir çizgisine
gölgesinde bile konaklayamayacağım bir kasrın inşasından
dudağımda ıslık gibi salyalarca damıttığım ezgisine
kim inanırsa
kem inanır
kim görürse
kem görür
bir çuval
bir duvar
bir de beni….
…
duvar aynı duvar da ben çuvalım
sanki
büklüm büklüm
bükülen iki parçaya
….