Salon Takımı
Dev Aynası
adımın okunuşu ile yazılışının farkını
gri binalara girdiğimde
öğrendim,
resmiyet bizim cemiyet hayatımıza
ilkin adımızı hizaya koyarak giriyordu
sonrasında
ise
malum andımız...
Gül Meseli
dal boyu ömrüm
bu kıvam, bu kıvrım niyetim değildi.
düşmüştüm seyrine bir gülün
bu toz, bu diken umrum değildi…
gül,
kendinden geçti
dal onun, gövde onun ama suç benim değildi…
kırdı belinden bir çiçekçi
gülü dalından
el onun, makas onun ama gül bende değildi…
baktım saksının çemberine
gül k/oymuşlar içine
masa benim, toprak benim ama saksı benim değildi…
dal boyu ömrüm
döndüm,
dolaştım,
gönül benim, beden benim ama ruh benim değildi…
İ.D.
Dünyanın Sonu
Zamanın Nefesi
dışımı kavuran ateş
içimi ısıtmıyor heyhat
anladım,
bedenim kiralık verilmiş ruhuma
sanki
bu seyirlik keşmekeş burada geçecek
biliyorum...
sonra
bir haber düşüyor önüme
haylidir memleket öyle
hiçbir şey verilmiyor,
alınmıyor
yahut atılmıyor...
düşüyor ne varsa,
düşüyor bir haber önüme
idlib, aşağısı sanırım dünyanın
put in ingilizce mi bir isim mi ne?
sunucunun ağzında gevelediği
"başımız sağolsun......"
tacımız sağolsun...
diye çalınıyor kulağıma ya da
ya da öyle duyuyor içimdeki
pısırık
kısık bir sesle olancasıyla
"başımız değil gençlerimiz sağolsun..."
diyorum
benden başka duyan olmuyor...
...
tepit
modern insan
yoksunluklarının esiridir
bir hamaset
bir kibir
sanırsın her şey ondan geridir
o her şeyden beri.
işte bu noktada
çok şeye tahammül edebilirim kendi adıma
okumuş cahiller hariç
ve ne olursa olsun mesele
hariçten gazel okuyanlar da hariç...
kendime dönüyorum
sonra "ruh hangi bedeni gezdireceğini bilir."
diyorum
kendime
oysa aynada pek bi şekilsiz duruyor üzerimde bu beden
ve
"bazen
beden güzel olur
bazen de neden" diyorum kendime
nedensiz
...
bir cumadır
almış başını gidiyor bütün haftalar da
oysa bütün günlere eşit
bütün ibadetlere de reşit
bir mesafedeyim
rolüm aynı bu oyunda
alkışlamıyorum kimseyi...
bir trene tesadüf ediyorum sonra
zamanı solunum yoluna asmış bir hayalet
zaman asılmış belki de
ciğerlerine
anlamadım
sormak geçti aklımdan ama kıyamadım...
kim böyle bir soruya cevap vermek ister ki?
sen mi zamanı besliyorsun
yoksa zaman mı seni!
...
burası pakistan, karaçi
anladım
binalar, betondan duvarlar,
makinalar ve dahi silahlar,
uzaya fırlatılan uydular
hiçbiri
bir türbedeki medeniyetin çizgisine varamıyor.
medeniyet
yok!
medeniyet
yok!
hiç bir yerinde dünyanın...
bunu amerikanın keşfi ile bitirdi
insanlık
sonrası ise
yaşlı bilgenin
sözü doğrular buna yıllar yıllar sonra
"dağların anahtarını kaybettim..."
sihrini yitirmiş bir dünya göğsü kaosa açılmış,
zaman nefessiz,
insan zamansız
ve ruh bedensiz kalmış...
.
içimdeki ateş
idlibe sıçramış
yaptığım hamaset
ruhumu,
ruhum da bedenimi kirletmiş,
bütün cumalar kanlı ve kara
türbeler bombalanıyor çünkü
en çok o günlerde...
"mi kilîte koû kerd vind..."
ÇUKUR
dibinde sıyırdığı
bir de eksik bir duy(g)usu var
ezildikçe kayırdığı
herkesin ağız boşluğunda biriken bir çığlığı
birde coğrafyasından miras aldığı bir sığlığı
var
kimselere diyemediği
herkesin bir çıkmaz sokağı var
dibinde sıkıştığı
bir de silah dayadığı bir şakağı var
namluda merminin sıkıştığı
herkesin bedeni ile içine gömüldüğü bir kafesi
bir de ciğerlerine bol gelen kafesine mahkum bir nefesi
var
veremediği
...
herkes
biraz gerçek
çokça kurgu,
biraz pezevenk,
biraz oruspu.
herkes biraz veli
ve biraz da meczup.
biraz asker kaçığı,
biraz asker kaçağı herkes.
biraz aşık,
biraz maşuk herkes.
biraz kaçkın,
biraz hırçın,
biraz yobaz,
biraz haylaz herkes.
biraz av,
biraz avcı herkes.
biraz kendine yerli
biraz da yabancı
herkes herkese...
herkes,
kör bir kuyu
eksik bir duy(g)u
ve
herkeste var bir çığlık, bir sığlık
sonra çıkmaz bir sokak
şırıl şırıl terlerin yağdığı yorgun bir şakak herkes...
Fizik
ikimizde düşeriz
bu,
basit bir fizik kuralı
...
oysa
ne sen
ulaşırsın bana
ne de ben
taşırım seni
çünkü
kimyamız...
o, buna mani
...
RÜSVA
tenha
gitmişler arkalarında konuşan bir ıssızlık bırakmışlar
duruyor her şey
ama
bu sokak
bu şehir ve kalıntıları...
cümlelerim böyle değildi
böyle boynu bükük
bahtı yaralı...
ben böyle değildim
böyle dağınık
böyle bulutlu...
sen böyle değildin
böyle sancılı
iki kelime
ilki "sen" diye soluk alıyordu tenimde
gerisi
bir kumar
aramızda zaman ve daha adını bilmediğim birden çok paralel evren
duruyordu
dilim uzasın uzadığı kadar ikinciye değmiyordu
şimdi bu şehir böyle tenha
ve bir elif gibi duruyor bedenin boylu boyunca
hem hiçbir yerdesin hem de her yerimde..
dilim uzadıkça uzuyordu saçların önüme düşünce
en az saçların kadar...
İ.D.
TALTİF
herkes sızısını geldiği yere geri
koysun
acısını da
...
özlem, bir dağdı vaktiyle
uzaktı
bakınca o ufuktan
ama
vuslat en kibirli heyecanı bile dize getirir
öldürür
yıkar o dağları
düze getirir
...
hem öyle zannedildiği gibi değil
değil yani
biri gelip vursun diye açılmış değildir
sinemiz,
başını koyup uyusun diyedir
özlemi dağlarca olanın
...
herkes alsın
alsın ne olur
sızısını
nerden türemiş ve tünemişse o ruha
oraya geri koysun
...
İ.D.
Cinnet Atlası
gülüyordu kadınlar çeşme başında
taştan oyulmuş bir kurna
paçaları çamura doymuş şalvarları ile
kezban, kezban bütün sular.
.
düşün
sivas bir yangın yeriydi vaktiyle
bu çeşmede sular ağladı
koyu gözlerinden göğe
içimizi burkan bir çığlık aktı
kimse duymadı
...
nesimi söylesin canım efendim
bu kadınlar çeşme başında
yazmalarını bir buluta say
şalvarları dağ gelinciklerinden,
küçük minnacık
kışa inat
gülüyorlardı
...
düşün
o vakitler
çorum bir höyükten soluyor bütün varlığını
bir nefretten fazlası var duvarlar etten
komşular düşman
bakışlar en tesirlisi silahların
sonra da ahbaplık
-Ali abi, dışarı gelsene.
sesinde bir bukalemunun ayak lekeleri geziniyor
nefesi lağımdan hallice
-Ali abi...
...
say
desem
hiçbirini bilmez bu kadınlar
çünkü kasnak güllere yazgılıydı
sadece gül işler köyde kadınlar
onun dışında ki her şey pus
ve
bazı şeyler sustu, öyleydi
...
YOKUŞ
biriyim
bende
bu yolu
bana
yüreğim.
Muhabbet Yalanı
Hayat Kadını I
kadın
bir buluta öykünen kırlangıç sürüsü tam da sokağının üzerinden eserken
dilini bir türkü ısırdı
kulaklarını bir ses.
kime gideceğini bilememek değildi bu
bir çaresizlikten çok bir dahil olma çabasıydı ondaki...
saçlarını rüzgara teslim edeli bir hayli yıl olmuştu
artık nereye dönse bütün erkekler çukur
bütün çukurlar bir mezbaha ve sadece kadınları öğüt(l)üyorlar orada.
kendisine iki boy küçük bir giyit gibiydi bedenine sardığı
oysa ruhu bir bozkırın ferahlığına akıyordu mütemadiyen...
kadın bitmek bilmez bir sokağın telaşında olduğunu ne zaman fark edecekti bilinmez
şehrin dokunulmamış en son taş sokağıydı topuklarının altında ezdiği
hıncını o taşlardan çıkarırcasına olancasıyla hiddetli basıyordu topuklarına.
bir şehri eziyordu,
çocukluğunu,
yalnızlığını ve belkide kadınlığını eziyordu
gücü neye yetiyorsa artık
...
ARKA BAHÇE II
dağınık
az evvel bir fırtına vurmuş,
bir hortum dağıtmış,
bostan geçmiş ve bahçe bozulmuş
içinden
kaç kere geçtim
kaç kere
sayısız
susuz ve ıslak hallerini bilirim
terke kaldığında ya da bir kalabalığa daldığında
nasıl görünür bilirim
iki kere düştüm
iki derin yarık
ellerimde güller bitti
kandan kırmızı
suda beyaz...
bu bahçe
benim de,
siz farklı mısınız!
yok mu sizin de bahçeniz
bohçanızı dolduran
dağınık, dağılmış, geçmiş ve bozulmuş...
kimseye baktırmadığınız
kimseyi sokmadığınız
...
bir saksı ya da vazo dururken kimse
gülleri bahçe de tutmaz...
bütün çöpler orada bahçededir
ama balkon temiz ve hoş kokuludur...
bilirim hepiniz ve hepimizin
b/öyledir.
matematiksel duyum
üzerimden,
aramızda ne geçmişse
mektuplar, şiirler ve söylenmiş diğer her ne varsa
üstümüze sinmiş olanları
...
gözlerini ört,
kapat.
bir duvar ör,
yaramıza.
kendini çıkar
kalbimden
sonra
b/ölsün ne varsa bizden olan
bize dair
bunu bir sen yapabilirsin
...
çünkü ben
matematiği böyle bilmiyorum
...
söz uçar sızı kalır
...
Film Gibi Hayatlar
Arka Bahçedeki Canavar
DİYALEKTİK BUHRAN
sermaye emek çelişkili bir ilişki yaşıyorum dünya ile
başımla toprak arasında doksan derecelik bir mesafe ama sanki başım gömülü
oysa ayaklarım yakın arada pabuçlarım olmazsa...
kaç takla attığımı saymadım ama düştüğümde her yer tanıdık
yadırganacak bir manzara kalmamış
aynı yerdeydim...
alnıma bakıyorum
beni olduğumdan büyük gösteren bir aynadan
sırılsıklam terliyim ama aynada gözüken
rahatsız edici bir kuruluk...
düşündüm emanet olsam dünya da
ederim daha fazla olurdu kederimden
değilim değilim oysa...
sonra bir gün ayaklarımın altına aldım
o terazisi olmayan duyguyu
gittim kapılara
gördüm
eşikler daha büyüktü kapılardan
kapılar daha büyüktü yapılardan...
düşün
harç tuğladan fazla konulmuş duvara
ben dahil bütün her şey sevimsiz...
denedim olmadı diyeceğim bir senaryo yok
bir hikaye anlatsam kendimin
inanası yok
elimde sönmek üzere duran bir kandil
göğsümde bitmek üzere olan bir nefes
...
METASTAZ
intihar saati
kış, yaz ve diğer bütün mevsimler
on iki hayvanlı çin takvimi ve
gecenin kör saati
bir masa, iki bardak ve bir sandalye
geçti masadan serin tatlı bir esinti
özlendi herkes
ve
her şey
bahardı...
gergedan
astım güneşe
her gün efkar deyip büyüttüğüm bahçe dile gelse
ömrüm utanır kendinden...
ruhum,
sana güneşi üfledim ısınsın diye
içim
sağ yanın kış bucağı...
kader
hangi yoldan başlasam aynı yerde bitiyor serüvenim
yani şimdi bütün yollar aynı yere çıkıyorsa
bir cevap isterim
-nerede etkinlik, nerede strateji beeeeeeheyyy karayolları?
"ipin başı da sonu (da) ayrı ellerde (de) ama düğüm hep aynı yerde..."
haslet
düşen kaçıncı sille bu sayamadım
nefesimizden damarımıza işleyen
bu uyuşturan esrar
gözlerimin yollara dalan buğusu
bütün bu intihar etme şekilleri
ergenliği insanlığımızın
bir hayratın ve bir hayatın yarım kalmışlığı üstünedir...
sallata
bütün meseller
bir aşk üzredir
bir de arşın üzerinde geçiyor hepsi
filmlerde...
baktığın,
gördüğün,
duyduğun
ruhuna değen, delen, sürükleyen...
sel ya da esinti gibi ne varsa...
sahne bu/kadar...
3
bütün meseller
nefs üzredir
bir de ciğerlerinin hacmi kadar nefes üzerindedir...
ikisini bir(den) tutamazsın,
ikisini bir(den) bırakamazsın
birini tutup diğerini bırakmalısın...
bahtın ne yiyiyorsa artık...
2
unutma
özgür değilsin
her halukârda
bir ablukanın içindesin
nerede durursan dur
her yer çember
her kimlik bir kafes...
dedim ya nefs
ve nefes...
1
yanlış anlama ey ahali
bu "nefs" sandığın gibi "uçkur" değildir
uçkurla nesf arasında beş duyudan fazlası kadar bir mesafe var
ki nefes ile ölçülmez...
0
sonra baktım
ev de kâr da yok
onlar olmayınca efkar da yok
her şey aynı düzlemde oluyor
arşın üzerinde nefsim bir aşka tutuluyor...
ama dünya düz değil,
yuvarlak değil/mi?
kimse ölmemiş yalandan...
iman
hadi bize bir masal anlat
"kuşlar taş taşısın
fillere karşı
nehir yarılsın
arşa doğru...
bir tufan kopsun
cudi'ye gemi konsun...
muhammed miraca
isa tanrıya çıksın..."
bir masal anlat bize
hadi!!!
bu bir rüya olmalı
degilse riyadır
bütün masallarınız...
HEPİMİZ
bir okyanus doldurabilir ancak içimi..."
hepimiz,
dikenli güller gibiyiz
gölgesiz evler
ve
meyvesiz ağaçlar gibi...
hepimiz,
kurumuş nehirler
ve
kısır taylar gibiyiz...
dişsiz kurtlar
ve
aç koyunlar gibiyiz
hepimiz...
Hasret
kimse görmedi,
kimse bakmadı böyle
gittikçe büyüdü gözlerin
sen kaldıkça özlemin...
bir kapı ne zaman açılır boşluğa
hanidir
ondan da biriktirdim hemde çokça
...
büyüyor gözlerin
boyuyor gozbebeklerimi
büyüyor onlar/da
kapılıp hasretine...
biliyorum artık
bir su bardağı ne zaman sebepsiz durur
ne zaman öyle yaramaz bir işe
o da birikti
özlemin gibi...
kalbim daha kaç duyusal müdahaleye dayanır bilmem
kaç vuslat hançerine
kaç cerrahi mücadeleye
...
seviyorum seni
bütün insanlığımın yerine...
9/8
bizim şarkımızın ölçüsü
13/8'le başladı
yetmedi nefesimiz
ikinci
mısrada tıkandı
...
tanrım bana bir mezar
ruhumu siktir et
ne bok yerse yesin
bedenim benden bir parça bile olsa
kalmadı desin...
göğüne aldandım
insanım nefsime yaslandım
tanrım bana bir mezar
yoksa bu ruh çok değil
bu bedeni bozar...
"anladım"
ölüm
insanın uslanması için değil
doğasına uyması için var
şimdi bakıyorum da
durduğum her yer
dipsiz vadileri olan "yar"
ne kadar zorlasam zorlayayım
dar dar dar....
bir aynaya bakamadım
kendime gelesim yok
bir aşa su olmuyor varlığım
bir yaraya merhem
bir rüzgara yaprak
"değmiyorum hiçbir şeye/
her şeye zaten ucubedenim..."
9/8
ikibinondokuz....
Seçim
söyle melahat abla
geçer mi böyle bu ömür...
diyarbakır acısını suruçta öteledi,
ankara bilmem nerede yapacak onu.
insan ömrünün darası
yaşadıklarını çıkardığında geriye kalandır,
insanın darası
ruhunu çaldığında geriye kalandır...
söyle
melahat abla söyle
bunca ölüm varken
bütün gülmeler yalandır...
sen öyle kolun pencereye yaslı balkona
gitmeye üşenmişsindir belli
bugün pazar
seçim var
sence bu halk bize kaç yazar
baraj
ne olur melahat abla...
MÜPHEM
bazen
hani,
omuzuna bir parmak kadar
uzak
uzanıyor ya oradan
ulaşmaya.
uzamıyor ya bir türlü
bitmiyor ya hani serüveni
ki sen hep kesiyorsun diye belki
belki de
bitmi.....
şimdi biz
eşkenar üçgeni bu ocağın
birbirine bağlı iki yandan üç köşe
dip dibe dizilmiş gibi
sen, ben ve roni...
ellerime katılıyorum
parmak uçlarımda ne varsa
nefsime dair
orada biriktiriyorum hepsini
ve sair
...
Terk
kimseye sana dokunabileceği kadar
yak(ın)laşma
çünkü
insan,
dokunabildiğini kırar
dokunamadığını da
seyre dalar...
İsyan
kimseye değmez nazarımız
kimseye...
ağrımız bizedir, yaralarımız bize
bize kanar,
bizi kirletir kanımız...
sefaletimiz, sefilliğimiz dokunmaz
kimsenin gönül teline
yine de yok bir şikayetimiz...
nefsimizedir tüm hıncımız ve varsa kibrimiz...
ama
şimdi
bıçağın dayandığı kemiğin nedeniyiz
taşmaya sabırlı bardağın son damlasıyız
hem sebebiz hem de sebil
akıyoruz
gönlümüzce
...
YETER ULAN...
OYUK
uçup gidiyor ne varsa
insanın çürüğü
suyun tadı
iki kelamın arası
bir soluk nefes ki
ciğere can
gidiyor ne varsa...
süpürüp ardını
terkinde bırakıp kahrını
uçup gidiyor
ne varsa...
kiminin parsadır derdi
kiminin arsa
ya benim ki nedir
hayat
sana kaldım
sende kaldım
senden kaldım
galiba.
ZAMANSIZ
sırasız gelir her şey
bahar, bu cehennem
ve papatyaları
...
sırasız
af buyurun
kanla halvet olanlarla
aynı cümlede diziliyiz
kelam kelam
...
sırasız
kilisteki yangın,
kobanideki duman
ve
şengalde toprağa dökülen
kan
...
ahlak
arsızlığa vurmuş kendini
çoluk çocuk ölmüş
ne ki?
...
HAYIR
bu işte bir "hayır" vardır
bu bakışın dile dökemediği
bir hayır
nasır bağlamış bir suskunluk
bağışlamış kendini
hayır...
10.02
kelebekler uçuyor
kaç zamandır göğsümün sağ yanında
bir kargayı yeğlerdim oysa
...
doğduğu günü kimse hatırlamaz...
aslında o doğduğun günde olmayabilir
ama işte "amcan ölmüştü...."
yara büyük
gelişim bir trajediden alıyor miladını
ne büyük şans
ne büyük saçmalamış alın yazı(cı)sı...
unutmuyor kimse
vardığın dünya senden umut almıyor
çok var senden
hemde çok
sayma!
biter belki
ama ölmekle bitmiyor
...
belki bu yüzdendir bir şubatı severim aylardan
birde ocağı
çünkü o arada bir yerdedir
nefesimin havaya değdiği
zaman
aradadır...
göğsüm kelebekler vadisi
ömrü de
orada...
Çöl
çölsünüz
yani hayat namına bir şey kalmamış
içinizde
öylece varsınız
öylece...
sahi siz başından beri mi
böyle...
yani çöllüğünüz yeni bir şey
değil
yani
sonradan olma çöl değilsiniz
değil mi?
"fıtrat"ınızın bağışladığı bir şey
sonradan
hiç bir varlık
hiç bir şey
hiç bir yaşam formu
bu denli deforme olamaz...
Yanılgı
"çok kere"
yanıldı durdu terazi
ter içinde
ter içinde
umduğu neydi de
bulduğu değildi
o
...
"bir kere"
insan bir tartıya düştü mü
emsal emsal diye böğürür
bulur (mu)
bulmaz (mı)
...
sinem tamda bu anda
bir taşa mihmandarlık etmeye ne kadar da
gönüllü
binbir gecede olsa
yaslasın ona kendini
taş bu ne de olsa...
geçmiş
bir gölge
bir bilge evin içinde
belki bir özlem
dokuzçeşmede
duruyor
burnumun sızlayan direğinde
...
dedim ya terazi
yanıldı durdu
kantarcı ter içinde
kantarcı
terazi bir çocuk işi oysa
yer yarılsa gövdesinin sığacağı
oyuk bulunmaz
kantarcı
...
insan
bir tartıya düşmüş
emsalsiz bir yargıya
neye kime göredir ederi
...
geçmiş
gevran ovasında bir handa
çocukluk ve münasebetli ne kadar
hissiyat varsa insan içinde
bugün
emsalsiz yaşanıyordu orada
su bile
suydu
....
AYMAZ
Dünya
yaşadığını sandığı yer
evrenin havası en bol yeri
kimsenin nefes alamadığı bir yer
bir cümle düşün imlanın bütün sınırlarına sadık
anlam ile ilgili bütün duraklara uzak
bildiğim hiç bir şey yanaşmıyor
adına yaşamak dedikleri bu boşlukta
bir kere daha gelmek sanırım hiç iyi fikir değil burası için
bir daha bu çukura düşmek varsa bir yerde cehennemin en dip yeri
daha makbuldür
senden dünya...
Kuşlar
ne kadar kolay yolları varsa buluyorsun
bir atom bombası kaç kişi
kaç kuşak eder(yerle bir) biliyorsun artık
nasıl durur yağmur
nasıl kurur dereler
vadiler nasıl dönüşür çöle
biliyorsun
hikmetin oooohhhh
sınırsız...
yine kendini alamıyorsun
kuşlara bakmaktan
biliyorsun senin
bildiğin çer çöp ne varsa o kanatlarda var
hareket, hareket, hareket...
hakaret ederek doğaya
kuşlara...
İnsan
ERGEN ASABİYETİ
kimse giydirmez çocukluğunu üstüne
paylaşmaz oyuncağını
kumunu kalesinin
her yer kumdan olsa bile
...
"kimse anlamaz seni sevdiği kadar
ve
kimse de sevmez seni anladığı kadar"
nefreti her zaman yanılgısı kadardır herkesin
yanlışı en az doğruları kadar
...
kimse giydirmez çocukluğunu üstüne
kendi mezarını açar sana ölüm sıraya girmişse
"sen önden öl..."
...
KEŞKE GAZELİ
SAYI DOĞRUSU
sıfır ile bir
arasındaki mesafe kadar uzun değildir
sıfırdan bire çıkmak
zor...
YAKINMA
yollarda ezip kenara attığınız kediler ve köpekler için
yurdunu işgal edip bina diktiğiniz karıncalar ve böcekler için
sizin yüzünüzden güzergahını değiştirmek zorunda olan kuşlar için
salyangozlar, ağaçlar ve dağlar için
bile
bile
bile
yerin yok
ne yerin alt katında
ne de üst katında
hiç bir şey için olmasa
bile
tanrı/m varsa/n
cennet
faillere değil mağdurlara yerdir
...
ronî
ciğerlerimde alabildiğine serinlik
derin ve eşsiz bir nefessin
göğüs kafesimde şenlik
RİYA
aslında
kimsenin üzüldüğü yok kimseye
sadece...
.
.
.
.
Uğurböceği
bütün merhametiyle
elde avuçta ne varsa
koyuyor kanatlarına
dört işlem
beş iklim
altı kıta
sayıyorum hepsini bir bir
bir uğurböceğinin kanatlarında
...
şimdi söyle uğurböceği
dünya
ne kadar büyük
senin kanatlarında/n..
vicdan
kuş su peşinde
gagası yapışmış dilinin parsasına
kış günü
susamış
...
uçmamış halbuki hiç
çırpmamış kanatlarını
susamış
kuş
bu kış gününde
...
kanatlarından bilirim
göğsündeki sükunetten
yorulmamış
belli
ama
susamış
yapabilse kanını çekecek damarlarından
su niyetine
...
kuşlar kışın
susamazlar mı?
susarlar
susarlar
susarlar
susarlar
kuşlar
...
su bulamazlarsa
bir daha
hiç konuşmazlar
...
ey anlatıcı!
neden takmışsın ki
bu kadar kışa
şuncacık kuşa
susamışsa bir gönül
bakar mı hiç
yaza kışa
...
TENHA
ÖLDÜRMEYECEKSİN!
acıya daha kaç kere öleceğiz?
andolsun ki
sevmedim bu cümbüşün ortadan ikiye yarılan
iki yalanını
iki yanını
sizler, hepiniz ve dahi hepimiz
aynı bok çukurunun kurtlarıyız vesselam...
öldürülüyorlar
çocuklar, gençler, kadınlar ve yaşlılar
hepsi insanlar
hepsi canlı
tanrının ve bilcimle kainatın bir parçasını taşıyorlar ruhlarında
toplarsan hepsini
hayatın ruhu
tanrının sureti olurlar...
öldürmeyeceksin arkadaş!
belki
Tarafsız
yolcusu
bazen de durulan
çeşmedir
aslolan
degildir
unutma
sadece güvercindir
dersen
gücendirirsin onu)
üzerine kurulacak kadar şahane
dilde bıraktığı tadı
çiçek dalında
...
bütün kuşlar
bütün güvercinler
ve yola düşen de
yolcu değil
DÜNYA
senden ibaret
bu kibarlık müessesesi
baylar ve bayanlar
diye başlayan bütün cümleler
din ve iman hepsi bir İBAN numarasında...
bir müsveddeyi andırıyor suretin
aslın başka bir yerinde fezanın
sen gölgesi, aksi
yansımasısın sanki
/dünya/
sen yerin yüzünden ibaret misin
yoksa
yer senin yüzünden...
zâr
bilgelik bir kitaba sığmaz
bir kaba dolmaz ruhtur
o
bedene sıkışmış.
yaşlılık zamanın ruhunun insanın sinesine işlemesidir
yüzünde hatlar çizerek
...
yaşlı
ve
bilge...
bir ikilik...
bir ilik...
rüya...
mesafe...
beyaz...
ruh...
dağlar...
uçurum ve sanırım
şelale...
kimse bilmesin ve sormasın...
ki bazı sorular yasak
bazı cevaplar yok
bazı doğrular ters istikametten geliyor...
bazen çok geç
bazen çok erken uyanıyor
insan...
bazen çok erken
bazen çok geç oluyor zaman...
foto: rehavi
beyan/at
diyecek
bi cümlede....
çıkmasın diye aylar sonuna bütün bu sokaklar
boş kalsın
boşşşş!!!
bir savaş yeri bu mahzen kokuşmuş
kan kokusu
bodrum/da
sarhoşşşş...
bildiğim bir kıymık insan canı vardı ruhumda
iki nefeste tükettiğiniz geberesiceler
dünya boşşşş!!!
bir çocuk daha
bir ayın el kadar ömrünü geçememişken daha
şimdi hangi sokağa sığar bedeni hangi vicdana
ölüdür şimdi ruhunuz onun bedeninde
bütün cihana düzen getirseniz gerisi boşşşşş!!!
sonra bir kadın daha
bir ihtiyar
daha sonra
bir çocuk
bir avuç çoluk sonra
ekmek kırıntısı duvar diplerine sığınmış
kan damlaları
tuval niyetine ekmeğine sürülmüş yerde duruyor
o uzak duvar dibinde!!!
o duvarın dibi caminize uzak,
kıblenize ters
imanınıza sığmaz ve vicdanınız duymaz
ruhunuz uymaz o çığlığa
burası çok sessizdi halbuki
ruhum
de nedir ki bu içimdeki ses....
ölme sevgisi
nasıl seviyorsanız öyle ölün
lakin öldükten sonra sevemezsiniz
bundandır
öldüğünüz gibi sevemezsiniz
ama ölebilirsiniz sevdiğiniz gibi
nasıl seviyorsanız öyle ölün
hiçbir kutsal siz sevmezseniz anlamlı olmayacak
hiçbir kadın ya da erkek siz sevmedikçe güzel olmayacak
sizin sevmenizde değerliyse bunca şey
nasıl seviyorsanız öyle ölün
nasıl seviyorsanız
öyle
nasıl
seviyorsanız
öyle
...
HİÇ
sinesi dururken bülbülün
baktığım nefes kadar bir yol
bok çukuru
ağzı
dünyanın
kokuyor da kokuyor
sevgilim
bir gülü sana layık gördüm
ellerimde çiçekler oysa kırdan
kırdan bozma
kırılmış gövdelerinden
çiçekler
geçsin diye ağız kokusu bu dünyanın
ellerimden
sana
uzanıyor...
baktığım nefes kadar bir yol
her şey bir bahaneye teşne
hiç!
kendine batar mı dikenleri bir gülün
sinesi dururken bülbülün
bedenin darası
düştüm
üşüdüm
bir keklik iki sekmelik mesafede
düşer kanadının yolu üstüne
sen kek'lik deryası
uzun uzadıya
boylu boyunca
dicle ve fırat...
darasını düştüm bedenimin
ruhundan
ağırlık kime göre?
şimdi sen orda
ağıtlar çeşmesi,
kan damarı,
gölgesiz ağaç;
ben burda çukuru vicdanın
apartman boşluğu binanın
aramız uzun
bir mesafe
kuş uçuşu derler
ya/
lan
ne kuşu ne uçuşu
mermiler kanatsız kuşlar
ateşten
sıcak ve demirden
dara düştüm, üşüdüm
ha amed ha ankara,
silvan ve cizre
durmadan kanıyor bu (y)ara...
cumanız mübarek
kıbleniz kabe
tanrı size ya'allah demişse
bizim değildir,
susuyorsa bunca rezilliğe
burası dünya değildir...
toprak "teberik" niyetine paylıyor kendini
düştüm darasını ruhum
ağırlığım kaç yara
...
RUHUNUZDAKİ İSTİKBAL SAVAŞI
ruhunuz bir apartman boşluğunu andırıyor
en az onun kadar hayati
ve
bir o kadar da kimsenin umursamadan
çöplerini attığı,
sofrasını silkelediği,
burnunu sildiği mendili attığı
yerdir
...
gençleri öldürüp öldürüp
ruhunuzun boşluğuna gömüyorlar
bir vatan deryasının kirli sularında
bir sultanın istikbal savaşında
...
Zayi İnsan
zemberek
zerrem
...
ucum
bucağım
sığ
sekter ufkum
...
kan,
kin bulutundan
kına doluyor
doğumda
bıçağın suçu yok
tutan
el kadar
...
ben
bedenime ruhun üflenmesi
nedeniyle can almış insanım
her zerrem
zehir
zemberek
...
Cennet/Cehennem
cennet, cehennem
melekler ve zebani ordusu
kapılarında
bekler
herkes
sanır ki
cennettir payına düşen
oysa
cennet yok
cehennem ise
yaşıtımız
herbirimizin
yaşattığınız,
yaşadığımız
böylesi zamanlar
da
...
Teslimiyet
malum bütün
çıkışlar bize kapalı
kendimi kıyma gibi hissediyorum
sanki
daha önce etmişim de
kıyılmış iğdiş edilmişim
bir et bu kadar küçük düşürülmez hesabı
ince un ufağım
ve
kim ne derse desin ben kıymayı sevmem
ete hakaret sayarım kitabımca
öyle işte kıyılmış gibiyim artık hiçbir zaman
kemiğe bürünemeyecek kadar
hemde
...
İnkar
bir değil gözü
gördüğü
kör değilse
aynıdır
ama
hani insan bir bahanesi olsundu ister
görmemenin
bu kör sağırlığın bir sebebi
yok nedense
kirden başka
çapaklarına biriken
ve
görmesine zeval hükmünü giydiren
...
KÖK
canı kökündedir
ruhu kökündedir
dallarını keser budarsın
kırar incitirsin o yine de
filizlenir
ya kökü öyle mi
o daha daha hassa
belki de sırf
bu yüzdendir
toprağın onu sarıp sarmalaması
alıp içine koruması
...
doğu
hayalden bozma çizgiler
herkesin sınırı var bize
bizimse sınırsız her bir şeyimiz
sevdamız, aşımız, suyumuz
yurdumuz sınırsız...
Filistin Atkısı
Yek pare bütün yani sarılmış bir cigaraya içimde tütün iki parmak arası terli dudaklar iki şehir arası tekli duraklar insen almaz binsen...
-
Derdin öyle derinki leyla, hepsi yükümdür Sensiz bir yaşam leyla, hapis yurdumdur ----(zindan-yaşama vurmak) kürtçedir Zülüf gölgesi nerde...
-
4 bütün meseller bir aşk üzredir bir de arşın üzerinde geçiyor hepsi filmlerde... baktığın, gördüğün, duyduğun ruhuna değen, delen,...
-
"gölgeleri bağrımda donan özlemlere..." suretin, dokuzçeşmelerde* bir ağacın gölgesi, ağacın gölgesi gönlüm dokuzçeşmeler ...