ne uzun bir ay şu haziran
ne uzun şu gün
yirmi saattir uyanmışım
ne ay bitiyor bugün
ne de gün
...
ne uzun bir ay şu haziran
ne uzun şu gün
yirmi saattir uyanmışım
ne ay bitiyor bugün
ne de gün
...
biliyorum
çağırdığım
kimse gelmeyecek
buraya
gönlüm açılıyor
bir telaş, bir heyecan bende ki
sorma
ama sadece bende var
ne varsa
manav, bakkal, kasap ve çok süper olan market çalışanları
yani mahalle eşrafı
kendi işinde, gücünde
her şey
yani benden habersiz
en çok benden
çünkü
şimdi her şey dediğim şey
şu anda içine neyi alıyorsa hepsi bana ait,
bana dair
yazık
kimsenin bundan haberi yok
bir telaş bıraktım buraya
bir de hezeyan
mahallenin orta yerine
bir hortum gelip savursun diye
kimse
bilmedi
kimse görmedi beni
yangın yerinde
orman yanıyordu
koca koca ağaçlar
ceylanlar ve tavşanlar kaçıyordu
sıçanlar da...
bütün televizyonlar onların feryadına
kesmişti canlı yayınlarını
oysa ben
küçük bir tırtıl
kozasında demlenmiş
bir kelebek olmaya
bir nefeslik zaman kalmışken
böylesine
yanıyorum kimse görmüyor
beni
ağaçlardan
....
sana
bir bahçe yaptım
acıdan hikayeler,
sudan bahaneler
ve
hiç solmayacak bir gülüş
ektim
tohumnan
hemde en
harbi
ve hakikisinden
ama
bitmedi
hiç bir şey
...
çehresi bildik bir acıdan
batmış sanırsın
bu bahçe
çok hazan görmüş
çok
bozan
...
hele güllere
hele güle bak
ne çok diken var
gül/ün bedeninde
...
tellere sarılmış
dikenli tellere
zâr
...
...
gönlümüz
gövdemizden
geniş
...
kimde yara var
kimde kan
elimizde oksijenli su ile
gönlümüzden bir pansuman
...
Yek pare bütün yani sarılmış bir cigaraya içimde tütün iki parmak arası terli dudaklar iki şehir arası tekli duraklar insen almaz binsen...