ZAMANSIZ

sırasız gelir her şey
bahar, bu cehennem
ve papatyaları
...
sırasız
af buyurun
kanla halvet olanlarla
aynı cümlede diziliyiz
kelam kelam
...
sırasız
kilisteki yangın,
kobanideki duman
ve
şengalde toprağa dökülen
kan
...
ahlak
arsızlığa vurmuş kendini
çoluk çocuk ölmüş
ne ki?
...

HAYIR

bu işte bir "hayır" vardır
bu bakışın dile dökemediği
bir hayır
nasır bağlamış bir suskunluk
bağışlamış kendini
hayır...

10.02

kelebekler uçuyor
kaç zamandır göğsümün sağ yanında
bir kargayı yeğlerdim oysa
...
doğduğu günü kimse hatırlamaz...
aslında o doğduğun günde olmayabilir
ama işte "amcan ölmüştü...."
yara büyük
gelişim bir trajediden alıyor miladını
ne büyük şans
ne büyük saçmalamış alın yazı(cı)sı...
unutmuyor kimse
vardığın dünya senden umut almıyor
çok var senden
hemde çok
sayma!
biter belki
ama ölmekle bitmiyor
...
belki bu yüzdendir bir şubatı severim aylardan
birde ocağı
çünkü o arada bir yerdedir
nefesimin havaya değdiği
zaman
aradadır...
göğsüm kelebekler vadisi
ömrü de
orada...

Çöl

çölsünüz
yani hayat namına bir şey kalmamış
içinizde
öylece varsınız
öylece...
sahi siz başından beri mi
böyle...
yani çöllüğünüz yeni bir şey
değil
yani
sonradan olma çöl değilsiniz
değil mi?
"fıtrat"ınızın bağışladığı bir şey
sonradan
hiç bir varlık
hiç bir şey
hiç bir yaşam formu
bu denli deforme olamaz...

Yanılgı

"çok  kere"

yanıldı durdu terazi
ter içinde
ter içinde
umduğu neydi de
bulduğu değildi
o
...
"bir kere"

insan bir tartıya düştü mü
emsal emsal diye böğürür
bulur (mu)
bulmaz (mı)
...

sinem tamda bu anda
bir taşa mihmandarlık etmeye ne kadar da
gönüllü
binbir gecede olsa
yaslasın ona kendini
taş bu ne de olsa...
geçmiş
bir gölge
bir bilge evin içinde
belki bir özlem
dokuzçeşmede
duruyor
burnumun sızlayan direğinde
...

dedim ya terazi
yanıldı durdu
kantarcı ter içinde
kantarcı
terazi bir çocuk işi oysa
yer yarılsa gövdesinin sığacağı
oyuk bulunmaz
kantarcı
...

insan
bir tartıya düşmüş
emsalsiz bir yargıya
neye kime göredir ederi
...

geçmiş
gevran ovasında bir handa
çocukluk ve münasebetli ne kadar
hissiyat varsa insan içinde
bugün
emsalsiz yaşanıyordu orada
su bile
suydu
....

AYMAZ

hiç fidan dikmemiş
biri
ne bilsin cansuyunu
...
okumamış
yazmamış
söylememiş
ne bilsin
...
diz çökmemiş 
toprağa 
bir tırtılın 
yolculuğundan haberdar olmamışsa 
Ne bilsin

insan, nebat ve bilcümle hayvanat 
neye var
neye sebep
...

Dünya

burası kimsenin yaşamadığı
yaşadığını sandığı yer

evrenin havası en bol yeri
kimsenin nefes alamadığı bir yer

bir cümle düşün imlanın bütün sınırlarına sadık
anlam ile ilgili bütün duraklara uzak

bildiğim hiç bir şey yanaşmıyor
adına yaşamak dedikleri bu boşlukta

bir kere daha gelmek sanırım hiç iyi fikir değil burası için
bir daha bu çukura düşmek varsa bir yerde cehennemin en dip yeri
daha makbuldür
senden dünya...

Kuşlar

bir insanı öldürmenin
ne kadar kolay yolları varsa buluyorsun
bir atom bombası kaç kişi
kaç kuşak eder(yerle bir) biliyorsun artık
nasıl durur yağmur
nasıl kurur dereler
vadiler nasıl dönüşür çöle
biliyorsun
hikmetin oooohhhh
sınırsız...
yine kendini alamıyorsun
kuşlara bakmaktan
biliyorsun senin
bildiğin çer çöp ne varsa o kanatlarda var
hareket, hareket, hareket...
hakaret ederek doğaya
kuşlara...



İnsan

git,
kıblene dön
güneşe yakar
aya dua et
istavroz çıkart 
yahut
ganj'a gir
su(yun)da aklan...
ne 
yaparsan
yap 
da 
şu
"içindeki hayvanı utandır..."

ERGEN ASABİYETİ

"ey hüzün boyun (hala) boyumdan uzun..."

kimse giydirmez çocukluğunu üstüne
paylaşmaz oyuncağını
kumunu kalesinin
her yer kumdan olsa bile
...
"kimse anlamaz seni sevdiği kadar
ve 
kimse de sevmez seni anladığı kadar"
nefreti her zaman yanılgısı kadardır herkesin
yanlışı en az doğruları kadar
...
kimse giydirmez çocukluğunu üstüne
kendi mezarını açar sana ölüm sıraya girmişse
"sen önden öl..."
...
                                                                            sonuçta
herkesin bir başkasının 
sırtına tezgahını kurduğu 
bir dünya 
yaşadığımız yer
bu yüzden 
"anlamak daha 
büyüktür
aşktan"
...
k
  i
   m
     s
          e...

KEŞKE GAZELİ

misal
bir kuşşsun 
kanadın bilmem hangi avcının saçmasına 
çapmış
düşmüşsün
...
bir yanın olancasıyla seni uçurmaya çalışırken 
diğer yanın yere yapışık
öylece 
denedin 
üç ve beş kez 
yerdesin 
kuş olmayaydın keşke
...
misal
bir kartalsın 
maharetin, kibrin ve hikmetin 
ne varsa pençelerinde 
gagaların ara bir istasyon midene
...
girmiş hunhar bir fakın dişlilerine çıkmaya çalışıyorsun 
kurtulmaya 
pençelerini orada bırakarak 
şimdi her yanında av 
olsa ne yazar
kartal olmayaydın keşke
...
misal 
bir insansın 
kadın ya da erkek 
göğüs kafesinin sol yanına dağ gibi heybeti 
lakin bir yumru kadar büyük
bi yük sükun etmede
ki kalp deriz
orada kalıp
...
sonra bir başka kafesin içindekinin çekimine 
girer sen kuş sayarsın 
uçar, coşar durmaz yerinde
terkedip göğüs kafesini
koca bir boşluk bırakır yerine 
insan olmayaydın keşke
...
misal 
bir taşsın 
ruhsuz ve cansız herkesçe
varlığın gölgedir kimine
kimine sığınak 
ağırsın çok ağırsın kendine
yol geçer olduğun yerden
seni alıp un ufak ederler
taş olmayaydın keşke
...


SAYI DOĞRUSU

hiç bir mesafe
sıfır ile bir
arasındaki mesafe kadar uzun değildir

sıfırdan bire çıkmak
zor...

YAKINMA

...
yollarda ezip kenara attığınız kediler ve köpekler için
yurdunu işgal edip bina diktiğiniz karıncalar ve böcekler için
sizin yüzünüzden güzergahını değiştirmek zorunda olan kuşlar için
salyangozlar, ağaçlar ve dağlar için
bile
bile
bile
yerin yok
ne yerin alt katında
ne de üst katında
hiç bir şey için olmasa
bile

tanrı/m varsa/n
cennet
faillere değil mağdurlara yerdir

...

ronî

gözümsün,
ciğerlerimde alabildiğine serinlik
derin ve eşsiz bir nefessin
göğüs kafesimde şenlik




RİYA

bütün sesler terk etsin harfleri
harfler ise intihar!
kelimeler anlamsız nasılsa...

aslında
kimsenin üzüldüğü yok kimseye
en kolayına ayarlamış vicdanını
herkes
"....kınıyoruz...."
sadece...

kimsenin
öldüğü, kaldığı ve sevmesi
yok kimseye 
ölen kalıyor öldüğüyle sevgisiz
oysa...

kimse bir başkasının mezarına gönüllü olmuyor
mesela...
şehitliğine de
ölüm şahitliği dururken...

ve
karıncalar
kadar olamıyor
nihayetinde
karıncalar...
güvercinler...
.
.
.
.
.
.




Uğurböceği

bir uğurböceğine konuyor dünya
bütün merhametiyle
elde avuçta ne varsa
koyuyor kanatlarına
dört işlem
beş iklim
altı kıta
sayıyorum hepsini bir bir
bir uğurböceğinin kanatlarında
...
şimdi söyle uğurböceği
dünya
ne kadar büyük
senin kanatlarında/n..

vicdan

kış günü
kuş su peşinde
gagası yapışmış dilinin parsasına
kış günü
susamış
...
uçmamış halbuki hiç
çırpmamış kanatlarını
susamış
kuş
bu kış gününde
...
kanatlarından bilirim
göğsündeki sükunetten
yorulmamış
belli
ama
susamış
yapabilse kanını çekecek damarlarından
su niyetine
...
kuşlar kışın
susamazlar mı?
susarlar
susarlar
susarlar
susarlar
kuşlar
...
su bulamazlarsa
bir daha
hiç konuşmazlar
...
ey anlatıcı!
neden takmışsın ki
bu kadar kışa
şuncacık kuşa
susamışsa bir gönül
bakar mı hiç
yaza kışa
...


TENHA

bir meczup
bir hayta 
aşık 
ve bir münzevi
üçü bir uçurum 
kıyısında duruyorlar
aşağıda ölüm 
serenadı eşliğinde önce kim atlayacak
seyir bu ya
aşık atlar evvela
meczup 
aşığın aşkına saydırır
münzevi kabuğunu örter üstüne bir daha
...
aşık can vermiştir
aşka
aşk bir can almıştır 
o da başka...
çoğalmak bazen azalmakla olur 
kimin neye değdiğidir as'lolan...
şimdi her yer ve herkes 
çok 
tenha...

ÖLDÜRMEYECEKSİN!

  "ve and olsun ki, hiçbir kurşun,
  hiçbir çelik, hiçbir toprak, hiçbir bayrak ve hiçbir vatan, 
  daha kutsal değildir insandan!" (Yılmaz Odabaşı)
aynı
acıya daha kaç kere öleceğiz?

andolsun ki
sevmedim bu cümbüşün ortadan ikiye yarılan
iki yalanını
iki yanını
sizler, hepiniz ve dahi hepimiz
aynı bok çukurunun kurtlarıyız vesselam...

öldürülüyorlar
çocuklar, gençler, kadınlar ve yaşlılar
hepsi insanlar
hepsi canlı
tanrının ve bilcimle kainatın bir parçasını taşıyorlar ruhlarında
toplarsan hepsini
hayatın ruhu
tanrının sureti olurlar...

öldürmeyeceksin arkadaş!

                                                                                                                                              


belki

sıkılır mı bir nehir
her defasında aynı denize akmaktan
belki...

bir zebani cehennem kapısını beklemekten,
ateş her defasında küle dönmekten
sıkılır mı?
belki...

beklemesi sıkmayan şeyler de
var
umut etmesi güzel olan
adalet, barış, aşk...

Tarafsız

bir çeşmeden su içmek 

ister 
bir göçmen 
bir kuş 
ve 
bir de güvercin
her biri ayrı bir yolun 

yolcusu
ama aynı çeşme uğrak 

onlara
bazen içilen su 

bazen de durulan 

çeşmedir 

aslolan
...


bütün güvercinler kuş 

degildir 

unutma
bazıları kuş bazıları da 

sadece güvercindir
(ki güvercin olana kuş 

dersen 

gücendirirsin onu)
...
dünya ne yalın yanlışlar için
iyi bir sahne
ne de yaşam bu yanlışların 

üzerine kurulacak kadar şahane
...
herkes aynı balı
aynı acıyı
aynı şerbeti içer
ama aynı değildir her 

dilde bıraktığı tadı
...
göçmen kuşu güvercin
...
dal bir agaçta güzeldir

çiçek dalında


...

bütün kuşlar 

göçmen değil

bütün güvercinler 
yorumsuz

kuş

ve yola düşen de

yolcu değil
...



DÜNYA

endamın arzın
senden ibaret
bu kibarlık müessesesi
baylar ve bayanlar
diye başlayan bütün cümleler
din ve iman hepsi bir İBAN numarasında...

bir müsveddeyi andırıyor suretin
aslın başka bir yerinde fezanın
sen gölgesi, aksi
yansımasısın sanki
/dünya/
sen yerin yüzünden ibaret misin
yoksa
yer senin yüzünden...






zâr

...
bilgelik bir kitaba sığmaz
bir kaba dolmaz ruhtur
o
bedene sıkışmış.
yaşlılık zamanın ruhunun insanın sinesine işlemesidir
yüzünde hatlar çizerek
...
yaşlı
ve
bilge...
bir ikilik...
bir ilik...
rüya...
mesafe...
beyaz...
ruh...
dağlar...
uçurum ve sanırım
şelale...
kimse bilmesin ve sormasın...
ki bazı sorular yasak
bazı cevaplar yok
bazı doğrular ters istikametten geliyor...
bazen çok geç
bazen çok erken uyanıyor
insan...
bazen çok erken
bazen çok geç oluyor zaman...

foto: rehavi


beyan/at

süslü sözlerim kalmadı
diyecek
bi cümlede....
çıkmasın diye aylar sonuna bütün bu sokaklar
boş kalsın
boşşşş!!!
bir savaş yeri bu mahzen kokuşmuş
kan kokusu
bodrum/da
sarhoşşşş...
bildiğim bir kıymık insan canı vardı ruhumda
iki nefeste tükettiğiniz geberesiceler
dünya boşşşş!!!
bir çocuk daha
bir ayın el kadar ömrünü geçememişken daha
şimdi hangi sokağa sığar bedeni hangi vicdana
ölüdür şimdi ruhunuz onun bedeninde
bütün cihana düzen getirseniz gerisi boşşşşş!!!
sonra bir kadın daha
bir ihtiyar
daha sonra
bir çocuk
bir avuç çoluk sonra
ekmek kırıntısı duvar diplerine sığınmış
kan damlaları
tuval niyetine ekmeğine sürülmüş yerde duruyor
o uzak duvar dibinde!!!
o duvarın dibi caminize uzak,
kıblenize ters
imanınıza sığmaz ve vicdanınız duymaz
ruhunuz uymaz o çığlığa
burası çok sessizdi halbuki
ruhum
de nedir ki bu içimdeki ses....

ölme sevgisi

nasıl seviyorsanız öyle ölün
nasıl seviyorsanız öyle ölün
lakin öldükten sonra sevemezsiniz
bundandır
öldüğünüz gibi sevemezsiniz

ama ölebilirsiniz sevdiğiniz gibi
nasıl seviyorsanız öyle ölün
hiçbir kutsal siz sevmezseniz anlamlı olmayacak
hiçbir kadın ya da erkek siz sevmedikçe güzel olmayacak

sizin sevmenizde değerliyse bunca şey
nasıl seviyorsanız öyle ölün
nasıl seviyorsanız
öyle
nasıl
seviyorsanız
öyle

...

EKSİKLİK


bazen ne yaparsan yap
eksik eksiktir
misal bu tepsi şimdi
tam da şu (geniş zam)anda
içine ne koyarsan koy eksiktir
sonra anlıyorsun ki
"tat" dediğin
o
"şey"
ne şekerde,
ne tuzda
ne de baldadır...


HİÇ

kendine batar mı dikenleri bir gülün
sinesi dururken bülbülün

baktığım nefes kadar bir yol
bok çukuru
ağzı
dünyanın
kokuyor da kokuyor
sevgilim
bir gülü sana layık gördüm
ellerimde çiçekler oysa kırdan

kırdan bozma
kırılmış gövdelerinden
çiçekler
geçsin diye ağız kokusu bu dünyanın
ellerimden
sana
uzanıyor...

baktığım nefes kadar bir yol
her şey bir bahaneye teşne

hiç!

kendine batar mı dikenleri bir gülün
sinesi dururken bülbülün


bedenin darası

dara
düştüm
üşüdüm
bir keklik iki sekmelik mesafede
düşer kanadının yolu üstüne
sen kek'lik deryası
uzun uzadıya
boylu boyunca
dicle ve fırat...
darasını düştüm bedenimin
ruhundan
ağırlık kime göre?

şimdi sen orda
ağıtlar çeşmesi,
kan damarı,
gölgesiz ağaç;
ben burda çukuru vicdanın
apartman boşluğu binanın

aramız uzun
bir mesafe

kuş uçuşu derler
ya/
lan
ne kuşu ne uçuşu
mermiler kanatsız kuşlar
ateşten
sıcak ve demirden
dara düştüm, üşüdüm
ha amed ha ankara,
silvan ve cizre
durmadan kanıyor bu (y)ara...

cumanız mübarek
kıbleniz kabe
tanrı size ya'allah demişse
bizim değildir,
susuyorsa bunca rezilliğe
burası dünya değildir...

toprak "teberik" niyetine paylıyor kendini
düştüm darasını ruhum
ağırlığım kaç yara
...



RUHUNUZDAKİ İSTİKBAL SAVAŞI


ruhunuz bir apartman boşluğunu andırıyor
en az onun kadar hayati
ve
bir o kadar da kimsenin umursamadan
çöplerini attığı, 
sofrasını silkelediği,
burnunu sildiği mendili attığı
yerdir
...
gençleri öldürüp öldürüp
ruhunuzun boşluğuna gömüyorlar
bir vatan deryasının kirli sularında
bir sultanın istikbal savaşında

...


Zayi İnsan

zuhur etti kendini
zehir
zemberek
zerrem
...
ucum
bucağım
sığ
sekter ufkum
...
kan,
kin bulutundan
kına doluyor
doğumda
bıçağın suçu yok
tutan
el kadar
...
ben
bedenime ruhun üflenmesi
nedeniyle can almış insanım
her zerrem
zehir
zemberek
...

Cennet/Cehennem

böylesi zamanlar
cennet, cehennem 
melekler ve zebani ordusu
kapılarında
bekler
herkes
sanır ki
cennettir payına düşen
oysa
cennet yok
cehennem ise
yaşıtımız
herbirimizin 
yaşattığınız,
yaşadığımız
böylesi zamanlar
da
...

hamil


her"kes"
bir "şey"in
hamili,
kimi hoş sözlerin
kimisi boş sözlerin;
kötü fikirlerin kimisi
kimi iyi fikirlerin

...

BOMBA

zaptetmesin ellerini
deli gömleği eldivenlerin
ellerin yarı açık
(kudursun)
cefa ellerin
i/pim elinde
çek istersen
aşk bitti nasılsa
dağılalım 
ikimiz
de
...

Teslimiyet

yokuş yukarı iniyorum şunca zamandır
malum bütün
çıkışlar bize kapalı
kendimi kıyma gibi hissediyorum
sanki
daha önce etmişim de
kıyılmış iğdiş edilmişim
bir et bu kadar küçük düşürülmez hesabı
ince un ufağım
ve
kim ne derse desin ben kıymayı sevmem
ete hakaret sayarım kitabımca
öyle işte kıyılmış gibiyim artık hiçbir zaman
kemiğe bürünemeyecek kadar
hemde
...

İnkar

sende bilirsin herkesin
bir değil gözü
gördüğü
kör değilse
aynıdır
ama
hani insan bir bahanesi olsundu ister
görmemenin
bu kör sağırlığın bir sebebi
yok nedense
kirden başka
çapaklarına biriken
ve
görmesine zeval hükmünü giydiren
...

KÖK

ağacın dalları nereye uzanırsa uzasın
canı kökündedir
ruhu kökündedir
dallarını keser budarsın
kırar incitirsin o yine de
filizlenir
ya kökü öyle mi
o daha daha hassa
belki de sırf
bu yüzdendir
toprağın onu sarıp sarmalaması
alıp içine koruması
...


doğu

tapusuz bir toprak parçası
hayalden bozma çizgiler
herkesin sınırı var bize
bizimse sınırsız her bir şeyimiz
sevdamız, aşımız, suyumuz
yurdumuz sınırsız...

Farksızlık Münazarası




















şehir kalabalıkmış, büyükmüş, güzelmiş değilmiş
ne farkeder...
sen
"kişi başına düşen manzaradan"
haber ver...
misal 
istanbul 
ne kalabalık
ne büyük
ne de güzeldir...
oysa kişi başına düşen hüzün kadar
düşmüyor manzarası...

Tahlil

...
güneş 
kendine soluyor neşesini
en dik baktığına kuraklık 
en uzağına soğuk bir 
iklim bahşediyor

(ahlaklı) herkes 
üşüyor 
ve çakallar ısınıyor/ken-
dine
...

oyun

ahvalin budur...
sen yoksun
seyrin yok
boşsun 
boşluğa bakıyorsun 
ekranın önü arkası birdir
baktıkça azalan
azaldıkça
yok olan sensin...

Perperik

mutluluğu ömrü kadar
bir kelebeğin
sırrı
kendisi kadar
bir ışığa meraklanır
gece boyu
uyumaz
uyumaz
ölür
kelebekler... 

İÇİNİZE BAKIYORUM

içinize bakıyorum 
huyunuza, suyunuza, 
gözlerimle gözlerinize 
içiniz güneşli bir günde yerdeki kuru yaprak gibi 
kımıldamıyor yerinden,
içinize bakıyorum sırf siz durduğunuz yerde rahat durmayın diye
onların katliamından değil benim bakışlarımdan rahatsız olun
gözlerim sizi izler günboyu, geceler boyu...
içtiğiniz suda,
yediğiniz lokmada,
yattığınız sıcak yatağınızda,
çocuğunuzun başını her okşadığınızda
yanıbaşınızda olacağım...
ben ki bu yaşımda katliamlara alıştım atalarım gibi
sizde bu bakışlarıma alışın...
‪#‎şengal‬ ‪#‎shangal‬ ‪#‎shingal‬ ‪#‎SengaldeİsidKatliamıVar‬ ‪#‎melektawus‬

Foto : Reuters (IŞID çetelerinin katliamından kaçan Ezîdî kız çocuğu.)

ŞENGAL

bütün o gelişmişlik safsatalarınız
beş vakite böldüğünüz
tanrı'ya hoş görünme çabalarınız,
siz yükseldiğinizi zannettikçe alçalan vicdanınızı kaldıramıyor düştüğü yerden.
bu çocuğun ayaklarının altında
neyiniz var
neyiniz yok ezi(l)di...






GERÇEK

...
gerçek,
herkesin kendi payına düşen replikleridir zâr
kimse farkında değil
oya
b(u)oyunun
...

katılımcı katliam

katliam
katıla katıla,
aymaz ve hanesi bir serin nefes uğramaz
eda misali suretinizle
hepiniz, topunuz ve kırık kelimelerin yedirildiği cümlenizle
birlik, beraberlik ve yekvücut olma zırvalarınız,
bedene kefen, kefene bedel biçemeleriniz.
abaküsünüz düşmüyor ellerinizden
her akşam
saydırıyorsunuz...
kahirede 1....., serêkanîyede 2........., kêrkûkta 3.......... ve diğer yerlerinde
bedenimizin....
sayıdan başka nedir ki ölüleriniz
ölü dolu deniziniz...
burnunuzda bir direk yok anladım
sızlamak sizin
vicdan tarlanızda bitecek bir şey
değil 
o sızı
ancak 
eliniz kolunuz kanayınca sızlar bir yerleriniz
gerisi ihale ve fesat
katliam, katliam, katliam...

resmi tarih


...
herkes sır gibi saklar gayri resmi tarihini
ama
onun üzerinden aklar
ve anlatır herkese resmi tarihini
...

PAZARTESİ SENDROMU

bir haft'a
pazartesi,
seri üretim bant sistemi metro, otobüs ve bilumum vapurlar,
salı.....
çarşamba, haftanın kırılan beli, tembellik üç gün sonra
dinlenmek yahut.
perşembe...
cuma, en günahkar gün
çoğunluk diğer yüzüyle yüzleşiyor tanrının huzurunda,
cumartesi ve pazar
bir oyundur
önceden yazılmış biz figüranlar için
oyna dur
taaaa ki pazartesi gelene kadar,
bant sistemi ve
özel genel halk otobüsleri
ve kalabalık merdivenler
ÇALIŞMAK
ne
için
YAŞAMAK
ne
biçim
....

Zıtlık

Üsküdar'dan bu yana lo kimin yurdu? A.Arif kendine  mağdur, mağdura da fail süsü vermiş faillerin yurdu!